Simge ERCİYAS
Köşe Yazarı
Simge ERCİYAS
 

Siyaset ve Siyasetçi Dönemi Bitmiştir

Siyasetçi dönemi bitmiştir, mutlak millet iradesinin Hukuk Savaşı başlamıştır. Günümüz çıkmazında eylem siyaseti yerine söylem siyaseti yapmaya devam etmek isteyenlerin ve ilkesel demokrasi yerine dışsal siyasi argümanlarla millete dayattığı kafana göre demokrasi çılgınlığına set çekmeyenlerin, hatta cebir halinin hukuk çareleri aranmak yerine duruma DEM vurarak şiddet ile tehdide niyet edenlerin, aşkın ve sınırsız hak iddia eden siyasetin ve siyasetçilerin varlığında halka mutlak muhalefet edenlerin, artık siyaset yapmaya sebep kalacak bir değer taşımadıkları da aşikardır. Halk, bu söylem halinde, siyasete devam edenleri hamaset, aşkın eylem halinde olanları ise tehdit siyaseti olarak tanımlamaktadır. Meşru icrası olmayan işin siyasi ayağı da mümkün değildir. Bu DEM’de aşkın siyaseti ve eylemleri suç olarak görme hakkına sahiptir. Halk, her durumda, Anayasal meşrutiyet ve suç işleyenlerle karşı karşıya getirilmiş ve psikolojik şiddetin yanında, birçok hukuk dışı yaptırımlar ile kaos ortamına itilmiştir. İlkelere bağlı olmayan cebir demokrasisi, Anayasal hak gaspının da bir parçasıdır. Yemin ile gelenlerin yeminine bağlılık ilkesini bilerek ve isteyerek çiğniyor olmaları da sürecin ne yönlü bir şiddete vardığının da kanıtı niteliğindedir.   Kişiye bağımlı hatta örgütsel siyasetin, din temelli ya da tarikat veya dış akıl hocalığına dayalı, halkı mutlak konsülde etmesinden başka görevi olmayan, parti adı altında baskı örgütü, kurum ve kuruluşların varlığı, sözde siyaset hukukuna bağlı terör ve ayrıksı görüş övücülüğü ile sosyal hukuka baskı beyanlarıyla müdahale ederek, karar alıcılara da müdahale edilmesinin yanında algı alanında fonlanan ortamlarda kamuoyu yaratılması, cebrin ne denli bir şiddete evrildiğinin de göstergesidir. Bu tanım Anayasa’nın 10. maddesine muhalif ayrılıkçı kimlik siyasetinin varlığının meşru halidir. 66. ve 10. Maddeye muhalif eylemlerin varlığının ısrarı, Türk milletinin meclisi yasaya çağırması yönünde bir süreç oluşturacağının da göstergesi olacaktır. Bu alanda hukuku kullanmayan yargı alanlarının da farkında olmak halkın başlıca ödevidir. Ayrıca meclisin kimliksel ayrıma eşlik etmeyen halkı, eksik ve tarafsız olmakla suçlaması ise mutlak suç unsurunun oluşmasına sebep vermiştir. İlkelere bağlı demokrasiyi saptırarak verilen hakkı çiğneyici şuursuz kazanımların şımarıklığı ve ihaneti, sürecin başka soğuk yüzünü bizlere yaşatmaktadır. Siyasetin kendine taraf işler ile halktan aldığı gücü, seçim propagandasına uzak kararlara dönüştürerek kendine dahi muhalif eylemler içine girmesi, kurucu Anayasadan bağımsız tüzük adı altında kendi anayasalarını ortaya koymuşçasına ant içerek tavır almaları günümüz halk algısında varlığımıza karşı tehdit olarak yankı bulmaktadır. Orta Doğu ve Batı yönetim sistemlerine ait eski dünyanın yönetsel arzusu, Birleşmiş Milletler eliyle, ilgili ülkeye ulusal çıkarlarmış gibi gösterilmesi, yine aynı arzunun sözde yeni çağ algısı ile dayatılması kabul edilir hal olmadığı gibi sistemin Sevr aklının hiç durmadığının da kanıtı halindedir.  Akılcı yüzyıl algısı ile yapılan Türk Anayasamızın halka egemenlik veren hakkını, siyasiler irade olarak ortaya koymaz ise halk hukukun üstünlüğünde kendi hakkını siyasileri aradan çıkararak ortaya koyacaktır. Bu mümkündür. Bu anayasal bir hak olup kitlesel olarak hukuka baş vurma hakkımız, mutlak vatandaşlık iradesinin siyasal halidir. Bu manada hiçbir siyasiye ihtiyacımız bulunmamaktadır. Bu meşru hak ortamında gün çatmışken TBMM Dilekçe komisyonuna kişisel ve grupsal dilekçeler verilerek siyasetçi aradan kaldırmak hukuksal bağ iradesi ile halkı meclis ve yasa ile buluşturmak en legal hak olacaktır. Bu anlamda fonlanan birçok partide halkı konsülde edemediği için ceza ile ortadan kaldırılacak ve fonlanmaları duracaktır. Bu tüm kuruluşlar içinde geçerli olacaktır. Tüm siyaset ve siyasetçilerin, halkın kan ile büyük bir savaş vererek edindiği yüce haklarına, gelişi güzel ve şahsi kararlarla müdahil olarak sözde meclis grubu elde etmeleri millet adına değil şahıslar adına sınıfçı bir tavırdır. Bu dahi Anayasamızın mutlak reddedildiği bir varlık tehdididir. Türk milletinin daim yaşam hakkını siyasiler ile ellerinden alan bu sistem devletin yönetilemiyor halini de akıllara getirmektedir.   Cebir ve şiddet tavrı içinde savaş çığırtkanlığı yaparak halkı ve rejimi tehdit eden parti/kurum/tarikat/dernek ve grupların, hatta karşı koyan sivil iradeyi cebir ile susturanların, halkın meclisinde olduklarını unutanların, onurlu daim yaşam ve edinilmiş toprak hakkını, nesillerin huzur ortamında yetiştirme sürecini ılga edenlerin, bu uğurda ayrıştırıcı kamuoyu yaratarak kaos ortamında her şekli ile ülkeyi ekonomik buhrana sürükleyen her çeşit yönetsel hakkın hatta seçilmiş dahi olsalar vekil ve bakanlık hakları meşru kabul edilemez bir fikri de yığınlar halinde düşündürmektedir. Yine hatırlatıyoruz ki hal bunda devam eder iken halkın siyasete ihtiyacı kalmamıştır. Halk, hukuken ve en meşru savunma halile, günümüz gerçeğine uyanmıştır. Yapılacak olan bellidir… Milletin istemediği hükümlerden bir an önce çıkılmalı ve Anayasal haklarından aldıkları yetkileri bizzat halkın yararına kullanmaları, asli ve acil tavır olarak uygulanmalıdır.   Aksi halde kitlesel hukuk başvuruları çözüm yolunun da başını çekecektir. Türk siyasi şuuruna saygılarımla; Simge ERCİYAS – Hür Düşünce Hareketi Genel Başkanı
Ekleme Tarihi: 14 Ocak 2025 - Salı

Siyaset ve Siyasetçi Dönemi Bitmiştir

Siyasetçi dönemi bitmiştir, mutlak millet iradesinin Hukuk Savaşı başlamıştır.

Günümüz çıkmazında eylem siyaseti yerine söylem siyaseti yapmaya devam etmek isteyenlerin ve ilkesel demokrasi yerine dışsal siyasi argümanlarla millete dayattığı kafana göre demokrasi çılgınlığına set çekmeyenlerin, hatta cebir halinin hukuk çareleri aranmak yerine duruma DEM vurarak şiddet ile tehdide niyet edenlerin, aşkın ve sınırsız hak iddia eden siyasetin ve siyasetçilerin varlığında halka mutlak muhalefet edenlerin, artık siyaset yapmaya sebep kalacak bir değer taşımadıkları da aşikardır.

Halk, bu söylem halinde, siyasete devam edenleri hamaset, aşkın eylem halinde olanları ise tehdit siyaseti olarak tanımlamaktadır.

Meşru icrası olmayan işin siyasi ayağı da mümkün değildir. Bu DEM’de aşkın siyaseti ve eylemleri suç olarak görme hakkına sahiptir.

Halk, her durumda, Anayasal meşrutiyet ve suç işleyenlerle karşı karşıya getirilmiş ve psikolojik şiddetin yanında, birçok hukuk dışı yaptırımlar ile kaos ortamına itilmiştir. İlkelere bağlı olmayan cebir demokrasisi, Anayasal hak gaspının da bir parçasıdır. Yemin ile gelenlerin yeminine bağlılık ilkesini bilerek ve isteyerek çiğniyor olmaları da sürecin ne yönlü bir şiddete vardığının da kanıtı niteliğindedir.  

Kişiye bağımlı hatta örgütsel siyasetin, din temelli ya da tarikat veya dış akıl hocalığına dayalı, halkı mutlak konsülde etmesinden başka görevi olmayan, parti adı altında baskı örgütü, kurum ve kuruluşların varlığı, sözde siyaset hukukuna bağlı terör ve ayrıksı görüş övücülüğü ile sosyal hukuka baskı beyanlarıyla müdahale ederek, karar alıcılara da müdahale edilmesinin yanında algı alanında fonlanan ortamlarda kamuoyu yaratılması, cebrin ne denli bir şiddete evrildiğinin de göstergesidir.

Bu tanım Anayasa’nın 10. maddesine muhalif ayrılıkçı kimlik siyasetinin varlığının meşru halidir. 66. ve 10. Maddeye muhalif eylemlerin varlığının ısrarı, Türk milletinin meclisi yasaya çağırması yönünde bir süreç oluşturacağının da göstergesi olacaktır. Bu alanda hukuku kullanmayan yargı alanlarının da farkında olmak halkın başlıca ödevidir.

Ayrıca meclisin kimliksel ayrıma eşlik etmeyen halkı, eksik ve tarafsız olmakla suçlaması ise mutlak suç unsurunun oluşmasına sebep vermiştir. İlkelere bağlı demokrasiyi saptırarak verilen hakkı çiğneyici şuursuz kazanımların şımarıklığı ve ihaneti, sürecin başka soğuk yüzünü bizlere yaşatmaktadır.

Siyasetin kendine taraf işler ile halktan aldığı gücü, seçim propagandasına uzak kararlara dönüştürerek kendine dahi muhalif eylemler içine girmesi, kurucu Anayasadan bağımsız tüzük adı altında kendi anayasalarını ortaya koymuşçasına ant içerek tavır almaları günümüz halk algısında varlığımıza karşı tehdit olarak yankı bulmaktadır.

Orta Doğu ve Batı yönetim sistemlerine ait eski dünyanın yönetsel arzusu, Birleşmiş Milletler eliyle, ilgili ülkeye ulusal çıkarlarmış gibi gösterilmesi, yine aynı arzunun sözde yeni çağ algısı ile dayatılması kabul edilir hal olmadığı gibi sistemin Sevr aklının hiç durmadığının da kanıtı halindedir. 

Akılcı yüzyıl algısı ile yapılan Türk Anayasamızın halka egemenlik veren hakkını, siyasiler irade olarak ortaya koymaz ise halk hukukun üstünlüğünde kendi hakkını siyasileri aradan çıkararak ortaya koyacaktır. Bu mümkündür. Bu anayasal bir hak olup kitlesel olarak hukuka baş vurma hakkımız, mutlak vatandaşlık iradesinin siyasal halidir. Bu manada hiçbir siyasiye ihtiyacımız bulunmamaktadır.

Bu meşru hak ortamında gün çatmışken TBMM Dilekçe komisyonuna kişisel ve grupsal dilekçeler verilerek siyasetçi aradan kaldırmak hukuksal bağ iradesi ile halkı meclis ve yasa ile buluşturmak en legal hak olacaktır. Bu anlamda fonlanan birçok partide halkı konsülde edemediği için ceza ile ortadan kaldırılacak ve fonlanmaları duracaktır. Bu tüm kuruluşlar içinde geçerli olacaktır.

Tüm siyaset ve siyasetçilerin, halkın kan ile büyük bir savaş vererek edindiği yüce haklarına, gelişi güzel ve şahsi kararlarla müdahil olarak sözde meclis grubu elde etmeleri millet adına değil şahıslar adına sınıfçı bir tavırdır. Bu dahi Anayasamızın mutlak reddedildiği bir varlık tehdididir. Türk milletinin daim yaşam hakkını siyasiler ile ellerinden alan bu sistem devletin yönetilemiyor halini de akıllara getirmektedir.  

Cebir ve şiddet tavrı içinde savaş çığırtkanlığı yaparak halkı ve rejimi tehdit eden parti/kurum/tarikat/dernek ve grupların, hatta karşı koyan sivil iradeyi cebir ile susturanların, halkın meclisinde olduklarını unutanların, onurlu daim yaşam ve edinilmiş toprak hakkını, nesillerin huzur ortamında yetiştirme sürecini ılga edenlerin, bu uğurda ayrıştırıcı kamuoyu yaratarak kaos ortamında her şekli ile ülkeyi ekonomik buhrana sürükleyen her çeşit yönetsel hakkın hatta seçilmiş dahi olsalar vekil ve bakanlık hakları meşru kabul edilemez bir fikri de yığınlar halinde düşündürmektedir.

Yine hatırlatıyoruz ki hal bunda devam eder iken halkın siyasete ihtiyacı kalmamıştır. Halk, hukuken ve en meşru savunma halile, günümüz gerçeğine uyanmıştır.

Yapılacak olan bellidir…

Milletin istemediği hükümlerden bir an önce çıkılmalı ve Anayasal haklarından aldıkları yetkileri bizzat halkın yararına kullanmaları, asli ve acil tavır olarak uygulanmalıdır.  

Aksi halde kitlesel hukuk başvuruları çözüm yolunun da başını çekecektir.

Türk siyasi şuuruna saygılarımla;

Simge ERCİYAS – Hür Düşünce Hareketi Genel Başkanı

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.