Anayasanın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen ''temel ilkelere dayanan demokratik'', Lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Ülkemizde birçok çevrelerce yayılan bu tanım iyi niyetli ya da niyetsiz kimselerce akıllara kazınmak istenmektedir. Gerçek tanımından uzak, altı doldurulmayan, sadece Laik ve Demokratik olarak yayılan bu cümle, federasyon cümlesi niteliğindedir.
Burada hangi demokrasiden bahsedildiği meçhuldür.
Sandık demokrasisinin yanında, iş birlikçilerle olan demokrasi mi, düşman demokrasisi mi, gizli mezhep demokrasisi mi, emperyal demokrasi mi, diplomasız diplomalı demokrasisi mi, ayrı düşünce ve ideoloji demokrasisi mi, etnik demokrasi mi, ayrı yönetim, ayrı hukuk ve ayrı kültür sistemine dayalı demokrasi mi belli değildir. Bu tanım tam bir muammadır ve aynı zamanda güncel siyasetin iştahla sunduğu düşman demokrasisi olan federasyona işaret etmektedir. Bu büyük yanılgıya istemeden de olsa hizmet eden değerli vatandaşlarımızın dikkatli ve uyanık olması mecburidir.
Yayılan niyet ne olursa olsun bilinmelidir ki; Türk Demokrasisi İLKELERE DAYALI DEMOKRASİdir. Anayasa da yazmayan bir cümlenin kullanılması uygun ve meşru değildir.
Eğer bir cümle yazılacak ise bu ‘‘Laik ve ilkelere dayalı Demokrasi’’ olarak yazılmalıdır.
Ayrıca; MADDE 10. ‘‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.’’
Burada iki değerli farkındalık ortaya çıkmaktadır. Uzun yıllardır Devlet siyaset değildir tanımını yapmaktayız. Yani Hukuk aslında Devletin kendisidir ve hukuk mücadelesi bizzat Türk Milletinin huzuru ve kalkınmasına dayalı yaşam mücadelesidir. Savunucusu ise askerdir.
Bu manada siyasetin getirisi ve götürüsünden de hukuk sorumludur ve hesabın en büyüğünü hukuk vermek zorundadır. Tüm kaosa rağmen hatta, istemli ya da istemsiz de olsa, HUKUK Türk halkının mücadelesini kazanamıyor ise Devlet kültürü kusur işliyor demektir. Bu anlamda İnsan hakları gibi Birleşmiş Milletler dayatmasına maruz kalan bir hukuktan yani devlet aklını Milletler cemiyetine devreden bir hukuk ordusundan da bahsetmiş oluruz.
Dikkat edin hukuk ordusu dedim, çünkü öğretmeni, doktor ve iş insanlarıyla Türk milleti koca bir ordudur. Hukukumuz ise halkı savunmaya dayalı asker ordumuzun büyük hatta en büyük parçasıdır. Yaşanan siyasi kaosları atlatamayan bir ülkenin Hukuk ordusuna illaki hükmetmek isteyenler olacaktır. Bu da hazırda bekleyen birleşmiş milletlerdir. Milletin, şehitlerimizin, neslimizin vebali milli hukukun sorumluluğundadır.
Günümüz tüm siyasi partilerinin, Anayasa maddelerine uyumsuz hareket etmeleri, onların devlet değil bizatihi milletin içinden çıkan fonlanmış kaosunda fotoğrafı niteliğindedir. Burada iş Hukukun milleti siyasete karşı koruması ve kollaması beklenir. Lakin bu durum detaylı incelemeye malum olunan bir dönem de yaratmaktadır.
Gerek meclis içi gerekse meclis dışı olsun 10. maddeye muhalif din, mezhep ve ayrıştırılmış kimlik siyasetinin yanında tüzüklerine aykırı beyanlarda bulunmaları 10. Maddeye ters işlemekle beraber, Anayasal suç işlediğinin kanıtı ve meşrutiyeti sorgulanır yönetim sisteminin eseridir.
Siyaset sadece ve sadece milli ve meşru çıkarlar tabanında ulusal hedef çatısında, emperyalizm karşıtı, hukuka bağlı sosyal devlet aklına hükmen, kalkınma hedefli politika üreterek yapılmalı ve meclis sadece Anayasaya dayalı Türk ilkeler demokrasisinin birliği olmalıdır.
Aksi hali, meşru olmayan yönetim sisteminde, hukuka tabi yaptırımların hedefi olacak bir geleceğe yürümenin tarihini yazmış olurlar.
Türk siyaseti sabırlı lakin yaptırımı olan bir kültürün Devlet modelidir.
Yüce Türk Milleti şuuruna yüksek saygılarımla;
Simge Erciyas – Hür Düşünce Hareketi Genel Başkan Yardımcısı