Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev alabilmek için bir milletvekilinin anayasa gereği yemin etmesi zorunludur. İşte o yemin:
"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma; üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve şerefim üzerine ant içerim."
Bu yemini ederek göreve başlayan milletvekilleri, aslında sadece bir metni seslendirmiyor… Bu sözlerle Türkiye Cumhuriyeti halkına, anayasaya ve devletin temel ilkelerine bağlı kalacaklarının namus ve şeref sözüyle teminatını veriyorlar. Ancak, ne yazık ki, günümüzde bu yeminlerin içinin boşaltıldığına, milletvekillerinin anayasa ve Atatürk ilkeleriyle bağlarını kopardığına, tarafsızlık ilkesini hiçe saydığına şahit oluyoruz.
Yemin Bozulursa Meşruiyet de Biter!
Milletvekilliği, halktan alınan bir vekalettir. Halkın iradesini temsil eden bu makamda, anayasal düzeni zayıflatmaya, milletin huzurunu bozmaya yönelik adımlar atanlar sadece verdikleri sözden dönmekle kalmaz; aynı zamanda meşruiyetlerini de kaybederler. Zira namus ve şeref üzerine edilen yemin, yalnızca kişisel bir bağ değil, bir devlet geleneği ve anayasal zorunluluktur.
Eğer bir Milletvekili, Atatürk ilkelerine sırtını döner, hukukun üstünlüğünü çiğner, anayasanın temel maddelerine aykırı davranırsa, bu milletvekilinin, o yemine sadık kalmadığı açıkça ortadadır.
Peki, sonuç ne oluyor?
Hiçbir şey!
Namus ve şeref yemini bozanlar koltuklarında oturmaya devam ediyor. Halkın gözünün içine baka baka devlete, millete ve hukuka ihanet edenler, yaptıklarının hesabını vermeden siyasetin kirli sahnesinde boy gösteriyor. Bu durum cezasız mı kalmamalı?
Bu yemin, sıradan bir formalite değil, milletvekilliğinin ruhudur. Eğer bir milletvekili, devletin temel ilkelerine bağlı kalmıyorsa, anayasanın çizdiği sınırları ihlal ediyorsa, bu durumda milletvekilliği düşürülmelidir. Aksi takdirde yemin, sadece kâğıt üzerinde kalan bir prosedürden ibaret olur.
Bu mesele bir ahlak sorunudur. Anayasaya sadakat yemini edenlerin namus ve şeref kavramlarını boş bir söz haline getirmesi, sadece bireysel bir yozlaşma değil, aynı zamanda Meclis’in itibarına yönelik bir saldırıdır.
Böyle bir durumda milletvekilleri namusum ve şerefim üzerine derken tezat davalara meyil ederlerse sadece “namussuz” ve “şerefsiz” olarak anılmakla kalmaz, aynı zamanda derhal görevlerinden alınmalı ve siyasi yasakta getirilmelidir.
Çok önemli diğer konu ise, partiden oy almasına rağmen vekil olduktan sonra parti değiştirmesi… bu durum ahlakı bir konu iken hukuki bir yaptırımı yoktur lakin bu mutlaka son bulmalıdır. Şahsen bu durumda vatandaşa edilen yemindir. Hatta ittifak adı altında alınan oya rağmen, meclise girmesinden itibaren seçildiği ittifaktan ayrılarak diğer ittifaka geçen ve hatta içerde başka grup kurarak seçildiği ittifaka yemin ettiği gerçeğinden dahi ayrılan bir durum da ahlaki bir sorun olmaktan çıkarılarak, hukuk alt yapısında değerlendirilmeli ve yasaklanmalıdır.
Halk Bu Duruma Sessiz Kalmayacaktır!
Türk milleti, kendisine ihanet edenleri affetmez. Siyaset, namuslu ve onurlu bir hizmet alanıdır, kirliliğin yeri değildir. Bu yüzden milletvekilliği yeminine sadık kalmayanların görevden alınması, anayasal bir zorunluluk haline getirilmelidir. Çünkü bu ülke, şerefini koltuk sevdasına değişenlerden çok çekmiştir. Artık bu devir kapanmalıdır.
Türk milletinin, Meclis’i kirleten bu unsurlara karşı daha fazla sessiz kalmamalıdır. Namus ve şeref üzerine edilen yeminlerin boş bir formalite olmadığını göstermek için yasal düzenlemelerin acilen yapılması şarttır. Aksi halde, sadece milletvekilleri değil, onların bu ihanetine göz yuman bir sistem de meşruiyetini kaybedecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, şerefli ve namuslu vekillerin yer aldığı bir kurum olmanın yanında yalnızca ilkelere bağlı demokrasi ve sosyal devlet aklını bir an önce kazanmalıdır.
Milli şerefini ve namusunu koruyamayanların bu kutsal çatı altında yeri yoktur!
Yüksek Türk Millet şuuruna saygılarımla;
Simge Erciyas – Hür Düşünce Hareketi Genel Başkan Yardımcısı