‘Z kuşağı’ yazmayı unuttu
‘Z kuşağı’ yazmayı unuttu
Okula başladıkları günden üniversiteye geçiş sürecine kadar ölçme değerlendirme sürecinde çoğunlukla test formatıyla karşı karşıya kalan ve büyük oranda dijital mecralar üzerinden iletişim kurmaya alışık olan yeni nesil, yazılı anlatımda kendini ifade etmekte zorlanabiliyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nedret Kılıçeri, ‘test kuşağı’ olarak değerlendirilen bu neslin üniversiteye geldiğinde hala temel yazım kurallarını bilmediğine dikkat çekerek, “kendini yazıyla iyi ifade edemeyen bir üniversite öğrencisi grubuyla karşı karşıyayız” dedi.
Okula başladıkları günden üniversiteye geçiş sürecine kadar ölçme değerlendirme sürecinde çoğunlukla test formatıyla karşı karşıya kalan ve büyük oranda dijital mecralar üzerinden iletişim kurmaya alışık olan yeni nesil, yazılı anlatımda kendini ifade etmekte zorlanabiliyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nedret Kılıçeri, ‘test kuşağı’ olarak değerlendirilen bu neslin üniversiteye geldiğinde hala temel yazım kurallarını bilmediğine dikkat çekerek, “kendini yazıyla iyi ifade edemeyen bir üniversite öğrencisi grubuyla karşı karşıyayız” dedi.
Prof. Dr. Ahmet Benzer, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi: 1930’larda yazılan bir kitapta, ‘üniversite öğrencileri denilen kitle dersi sadece derste alınan notlardan ibaret zannediyor. Herhangi bir makaleyi ya da kitabı heyecanla okuma hevesleri yok’ deniliyor. Yani o dönem de gençler ile yetişkinler arasında iletişim konusunda farklılıklar olduğu görülüyor. Aradan yıllar geçse de bu konuda değişen bir şey yok. Aslında bence öğrenciler aralarında gayet iyi iletişim kuruyor. Şikayetlerin ortaya çıkması ise kuşak farkından kaynaklanıyor.
Z kuşağı olarak tanımlanan günümüz üniversite öğrencileri, teknolojinin içine doğdular ve yaşamlarını büyük ölçüde dijital mecralarda inşa ettiler. Bu kuşağın bir özelliği de eğitim yaşamları boyunca test çözme alışkanlığı kazanmış olmaları. Akademizyenler Z kuşağının işte bu özellikleri nedeniyle üniversite düzeyine gelseler dahi doğru düzgün el yazısı yazamadığını ve kendilerini uzun yazılı metinlerle iyi ifade edemediğini söylüyor. Diğer yandan üniversite öğrencilerinin kendilerine has ifade biçimleri olduğunu ve asıl anlaşmazlığın kuşaklar arasında ortaya çıktığını belirten akademisyenler de var. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nedret Kılıçeri’nin konu hakkındaki görüşleri şöyle:
ÜNİVERSİTELİLERİN YAZILARI ÇOK OKUNAKSIZ
“Öğrencilerin yazıları düz sayfada ya aşağı ya da yukarı doğru kayıyor. Günümüzde el yazısı eğitimi çok zayıflamış durumda. Zaten okuma yazma ile ilişki kurdukları günden itibaren kağıt kalemden çok ekran ve klavye ile muhataplar. Öğrenciler ortaokul ve lise dönemlerinde de sınav telaşına girdikleri için bu yazı biçimi aynı şekilde kalıyor. Üniversite düzeyindeki öğrencilerin yazıları çok okunaksız. Kimi çok büyük kimi de çok küçük harflerle yazıyor. Öğrencilerimin sınav kağıtlarına baktığımda en çok sorunu ‘o’ ve ‘b’ harflerinde görüyorum. Bu iki harfi olması gerektiğinin dışında çok farklı biçimlerde yazıyorlar.
PARAGRAF YAZMAYI BİLMİYORLAR
Bazı öğrencilerin de yazıları güzel olsa dahi kendilerini ifade edemediklerini gözlemliyorum. Bu durumun oluşmasında da test usulü sınavların yanı sıra sosyal medya kullanımının etkili olduğunu düşünüyorum. İstanbul Üniversitesi’nde 1986 yılından beri hocayım. 1990’dan beri de öğrencilerin yazılı anlatımlarının günden güne kötüye gittiğini görüyorum. Çocuklar uzun cümleler kurmaktan kaçınıyor. Ayrıca paragraf yazmayı da bilmiyorlar. İki paragrafı ya da cümleyi birbirine bağlayamıyorlar. Bağımsız cümleleri alt alta koyarak paragraf yazdıklarını düşünüyorlar.
WHATSAPP’TA KONUŞUR GİBİ DİLEKÇE YAZIYORLAR
Bu durum sadece yazılı değil sözlü anlatımda da yaşanıyor. Öğrenciler, çok az kelime kullanarak temel bir bilgi vermeyi tercih ediyor. En fazla 10 kelime kullanarak konuyu tamamlamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bildiğini iyi ifade edemeyen bir üniversite öğrencisi grubuyla karşı karşıya kalıyoruz. Diğer yandan e-posta la da dilekçe yazmanın kurallarını da bilmiyorlar. Kendilerinden yaşça büyük ya da hiyerarşik olarak farklı konumdaki birine sanki arkadaşlarıyla Whatsapp’ta konuşur gibi yazıyorlar. Hatta dilekçe yazarken sayfayı nasıl kullanacaklarını dahi bilmiyorlar. Öğrencilerin yüzde 80’inin böyle olduğunu söylemek mümkün. Ancak üniversite kademesi bu sorunu çözmek için çok geç.
FAKİRLEŞEN BİR DİLLE İLERLEYEMEYİZ
Kalem yerine klavye kullanmayı tercih eden bir nesil var. Zaten sınıfa da kalemsiz geliyorlar. Aslında sosyal medyanın yazıya olan etkisi tüm dünyada konuşuluyor. Bu durum sadece öğrenciyle ilgili de değil. Elbette biz öğretmenlerde de açık var. Ancak fakirleşmiş bir dille ilerleyemeyiz. Bununla ilgili özellikle lise düzeyinde saha araştırmalarının yapılması gerektiğine inanıyorum. Burada dil bilimcilerine çok iş düşüyor. Öte yandan Bakanlık himayesinde gençlerin dil kullanımının ölçülmesi gerekir. Önemli yazarlar, liselerde ve üniversitelerde öğrencilerle buluşmalı. Öğrenciler de ne kadar çok okurlarsa dillerini o kadar çok sever ve doğru kullanımın farkına varabilir.”
Prof. Dr. Ahmet Benzer, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi: 1930’larda yazılan bir kitapta, ‘üniversite öğrencileri denilen kitle dersi sadece derste alınan notlardan ibaret zannediyor. Herhangi bir makaleyi ya da kitabı heyecanla okuma hevesleri yok’ deniliyor. Yani o dönem de gençler ile yetişkinler arasında iletişim konusunda farklılıklar olduğu görülüyor. Aradan yıllar geçse de bu konuda değişen bir şey yok. Aslında bence öğrenciler aralarında gayet iyi iletişim kuruyor. Şikayetlerin ortaya çıkması ise kuşak farkından kaynaklanıyor.
Arda Kahraman, üniversite öğrencisi: İlkokuldan beri test çözüyoruz. Üniversitede de gerekli olmadığı sürece kompozisyon yazdığımı hatırlamıyorum. Diğer yandan sosyal medyanın zaten kendine ait bir dili var. Orada sıklıkla kısaltmaları ve emojileri kullanıyoruz. Dolayısıyla el yazısıyla kendimizi o kadar iyi ifade edemiyoruz. Bence zaten yazı dili öldü. Örneğin ben de dilekçe yazmayı bilmiyorum. Günlük hayatta hem sözlü hem de yazılı şekilde kendimizi ifade ederken uzun cümleler kurmuyoruz. Bunun nedeni kelime dağarcığımızın azlığı değil insanlara uzun uzun bir şey anlatmak istemememiz. Zaten sosyal medyada kısa bir paylaşımla o anki duygu durumumuzu ifade edebiliyoruz.
Dilda Sedefoğlu, üniversite öğrencisi: Önceden kendi kendime yazı yazmayı çok severdim ama artık bunu pek yapamıyorum. Kullanılmayan beceri de zayıflıyor. Haliyle yazıya ait en basit kuralları dahi unutuyoruz. Günlük mesajlaşmalar ve sosyal medya kullanımı da bu durumu etkiliyor. Ancak örneğin hukuk fakültesinde okuyan arkadaşlarımın yazılı dilde kendilerini gayet iyi ifade edebildiğini biliyorum. Yani ihtiyacı olan yazıyı düzgün şekilde kullanıyor olmayan ise işini kolay ve pratik yoldan hallediyor.
Bakan Tekin, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29’uncu Taraflar Konferansı (COP29) kapsamında gerçekleştirilen “Eğitimi Yeşilleştirme ve İnsan Gelişimi” başlıklı toplantıya katıldı. Tekin, eğitim öğretim programlarında uluslararası raporlar ve uluslararası göstergeler ışığında bazı revizyonlar yaptıklarını söyleyerek şöyle konuştu:
ÇOCUKLARIMIZA FARKINDALIK OLUŞTURMAK İSTİYORUZ
“Dayanıklı, dengeli ve çevresini koruyan bir kuşak yaratmak konusunda istekliyiz. Ders kitaplarının tamamına çocukların insanlığın ortak mirası olan temel değerleri, temel kazanımları korumaları adına ifadeler yerleştirdik. Çocuklarımızın bu konu ile ilgili bir farkındalık oluşturmasını, hassasiyet sahibi olmasını arzu ediyoruz. Çocuklar iklim, çevre ve yenilikçi çözümler hususunda dersler alıyor. Müfredata ayrıca afet yönetimi ve toplumsal dayanıklılık konuları da alındı. Yeşil ekonomiye geçişi destekleyen eğitim stratejisi geliştirme, yeşil istihdam fırsatları yaratma, çevreye duyarlı sektörlerde iş gücünün yetkinliğini arttırma, üretmeye çalıştığımız modelin önemli başlıkları arsında. Bu tür etkinliklerin, ülkelerimizde insanlığın ortak mirası olan ve gelecek kuşaklara karşı hepimizin sorumlu bulunduğu doğa, temel hak ve hürriyetler gibi konularda önemli katkılarının olacağını düşünüyorum. Biz de bu sürece katkı sağlama amacındayız.”
‘BUGÜNÜN İMKANLARINDA TORUNLARIMIZIN HAKKI VAR’
Toplantıda, Azerbaycan Bilim ve Eğitim Bakanı Emin Amrullayev ile İslami Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu (ISESCO) Genel Direktörü Salim el-Malik de yer aldı. Bakan Tekin, COP29’un kardeş ülke Azerbaycan’da yapılmasından ve başarılı bir organizasyonun hayata geçirilmesinden memnuniyet duyduğunu söyledi. Tekin, “Bu dünya hepimizin. Dünyanın mirasını gelecek nesillere aktarmak konusunda hepimiz temkinli davranmalıyız. Dünyada bugün kullandığımız imkânlar üzerinde çocuklarımızın, torunlarımızın da hakkının olduğunu bilerek davranmak durumundayız. COP29, buna dikkat çekmek isteyen bir konferans. İnşallah, doğayı kullanmak yönündeki hassasiyeti hep beraber geliştirmiş oluruz” dedi.
EĞİTİMDE İŞ BİRLİĞİNİ GÜÇLENDİRECEĞİZ
Diğer yandan Bakan Tekin Azerbaycan temasları kapsamında Türkiye'nin Bakü Büyükelçiliği ile Bakü Türk Anadolu Lisesini ziyaret etti. Tekin daha sonra Azerbaycan Bilim ve Eğitim Bakanı Emin Amrullayev ile de ikili görüşme gerçekleştirdi. Bakan Tekin yaptığı açıklamada; "Bakü Türk Anadolu Lisemizi, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki kültürel ve eğitsel bağları güçlendiren önemli bir kurum olarak görüyoruz. İnanıyorum ki bu güzide okulumuzdan mezun olan öğrencilerimiz iki kardeş ülke arasındaki bağları güçlendirecektir. Türkiye olarak her alanda olduğu gibi eğitim alanında da Azerbaycan ile güçlü iş birliğimizi sürdüreceğiz" dedi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.