Algıda seçicilik, bireylerin çevrelerindeki bilgi ve uyarıcılardan sadece belirli bir kısmına dikkat etmeleri ve diğerlerini göz ardı etmeleri sürecidir. Bu, bireylerin kendi inançları, değerleri ve ihtiyaçlarına göre bilgiyi filtrelemelerine ve işlemelerine olanak tanır.
İdeolojik deformasyon ise, bireylerin veya grupların, belirli bir ideoloji veya inanç sistemine o kadar sıkı sıkıya bağlanmaları sonucunda, gerçekleri çarpıtarak veya seçici bir şekilde yorumlayarak algılamaları durumudur.
Algıda seçiciliğin psikolojik kökenleri, Gestalt psikolojisi teorilerine dayanır. Bu teorilere göre, insan zihni, şekil ve zemin arasında ayrım yapar ve bu, algıda seçiciliğe yol açar. Dikkatin yoğunlaştığı kısım şekil olurken, diğer yüzeyler zemin olarak kalır.
Algıda seçicilik, bireyin kendisi ile ilgili veya ilgilendiği durumlarla bağlantılı olarak hemen dikkatini çeken şeylere yönelmesi olarak tanımlanabilir. İdeolojik deformasyon, algıda seçiciliğin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bireyler veya gruplar, kendi ideolojik çerçeveleri içinde rahat hissettikleri bilgileri seçer ve bu bilgileri destekleyen kanıtları kabul ederken, çelişen bilgileri reddeder veya görmezden gelirler. Bu, özellikle politik veya sosyal konularda, bireylerin veya grupların kendi inanç sistemlerini destekleyen bilgileri aşırı vurgulamalarına ve karşıt görüşleri minimize etmelerine yol açar.
Algıda seçicilik ve ideolojik deformasyon, bireylerin ve toplumların karar verme süreçlerini ve dünya görüşlerini şekillendirmede önemli rol oynar. Bu süreçler, bireylerin ve grupların bilgiyi nasıl işlediklerini, hangi bilgilere değer verdiklerini ve hangi bilgileri dışladıklarını anlamak için kritik öneme sahiptir. Bu kavramlar, medya okuryazarlığı, eleştirel düşünme ve demokratik diyalog gibi alanlarda bilinçli olunması gereken konular arasındadır.
İktidardaki kurgulanmış siyasi aygıt ile birlikte hareket edenlerin ortak hedefi siyasi bir ümmet kimliği yaratmaktır. Bunun için dini, siyasi bir araç olarak kullanmaktadırlar. Öncelikli hedefleri milli kimliğimizi yıpratarak, deforme edecek delilerini dini bir kılıf içinde sunmaktadırlar.
Türk Milletine kimlik olarak isimsiz bir millet ifadesini dayatan ve anlam içeriğini ulus anlamında farklı anlama da gelen millet kavramını kullandıklarını bildiğimiz halde, bunu dayatmak için algılarda seçicilik oluşturmak için, çeşitli illegal oluşumlara (ki bunlar kanunda yeri olmayan kuruluşlar) müsamaha gösteriyorlar.
Türk Milli kimliğine karşı bir takım din görevlisi adı altında çalışanların açıklamalarına izin veriyorlar veya ses çıkartmıyorlar. Bu anlamda tarikatlar ve diyanet içine yerleşmiş misyonerler ön cephededir.
Oysa, dünyada dini siyasi bir kimlik olarak kullanan tek millet Yahudilerdir. Onlar da Yahudiliği ırk dini olarak kabul ederler. Başka milletlerin Yahudi olamayacağını öngörürler. Musevi olabilirisiniz ancak Yahudi olmazsınız.
İşte iktidarın ideolojisinin temel delili milli olmayan ancak algıda seçicilik gereği kullandıkları görüş geleneğinin tümden savunageldiği siyaset budur. Yahudi gibi bir İslam ideolojisi oluşturmak… Ancak, İslam buna müsaade etmeyen bir dindir.
Aziz millet derlerken kesinlikle Türk Milleti'ni kast etmediklerini bilmek gerekir. Zira onlar, Türk Milli kimliğine en başından karşıdırlar ve halen karşı olmaya devam ediyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ümmet toplumundan, ulus toplumuna geçişi temsil eder ve bu felsefenin mihenk taşı Ne Mutlu Türk'üm Diyene! veciz ifadesidir. Kuruluş felsefesinin temelidir ama sözde yerli ve milli siyasal İslamcılar bu ifadeye karşıdırlar. Yakın tarihimizde karşı olduklarını beyan eden birçok ifade, açıklama hatta eylemleri arşivlerde yerini halen korumaktadır.
Türkçüler, dünyada var olan sistemin en başından bugüne uluslar/milletler arası mücadele olduğunu savını kabul ederler… Ki bu gerçeğin tam kendisidir.
Türkçüler, uluslar/milletler arası mücadele ve ulus/millet varlığına karşı çıkan sözde milli görüş tezinin yanlışlığını en yüksek perdeden dile getirmişler ve her zaman, her yerde karşı durmuşlardır. Çünkü Türk Milletinin devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk düzeni kendi dayanağı olan Türk milleti/ulus kimliğinin bu topraklardan silinmesi demek olan siyasi ümmet kimliğini propaganda eden, etnik bilinç verilmek istenen vatandaşlarımız, yansıra ırk olarak Türk olan insanlarımızın dahi fikrini çelen, onları Türk kimliğine, dolaysıyla Türk vatandaşlığına, T.C Devletine düşman hale getiren bir düşüncenin, her gün dünyevi bir anlayışın tezahürü cennet vaadiyle insanlarımızı kandırmasına, devlet ve dayandığı millet/ulus varlığımızı aşındıran görüşün tehlikesine dikkat çekmektedirler.
Türkçüler, konuya daha fazla dikkat çekmek istemişlerse de 2015 yılı milat, ideolojisinin Türk Milliyetçisi olduğunu söyleyen ancak uzun süre önce ümmet sosuna bulanmış, sentezlenmiş bir dünya görüşünü savunduğunun farkında olmayan bir kitle haline gelen, ülkücü kimliğini kullanan bir siyasi parti yardımıyla bu tehlikeli ümmet ideolojisi devlet aygıtını da kullanarak her gün biraz daha insanlarımızı etkisi altına almaya başarmıştır.
Tehlike büyüktür… Dünyada hiçbir toplumun yapmadığı en fanatik din devletlerinin dahi izin vermediği bir durum ülke insanımızı etkisi altına almıştır.
Milli birliğimiz bozulmaya doğru hızla yol almaktadır.
Sonuç olarak, algıda seçicilik ve ideolojik deformasyon, bireylerin ve toplumların bilgiyi nasıl algıladıkları ve işledikleri üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Bu süreçlerin farkında olmak ve onları eleştirel bir şekilde değerlendirmek, daha bilinçli ve dengeli bir bilgi işleme ve karar verme yeteneği geliştirmek için önemlidir.