Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan
Ömer KALAYCI
Köşe Yazarı
Ömer KALAYCI
 

Ekonomik ve Sosyolojik İstihbaratın Önemi

“Ülke barışta çünkü biz istihbaratçılar savaştayız.” (Robert Gates, 1975) İstihbaratın teknik detayları hakkında kalem oynatmayacak kadar haddini bilen bir güvenlik ve terörizm çalışanı olarak, pek çok alanın temeli ve milli güvenliğin olmazsa olmazı istihbarat ve ekonomik istihbaratın öneminin gün geçtikçe arttığını ve ülkemizin de bu alanda zorunlu bir sıçrama yapması gerektiğini ifade etmek isterim. 9 Şubat 2024 tarihinde, sosyal medya X hesabından Trakya üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Özdemir Akbal; Giresun üniversitesinde öğretim görevlisi Halil İbrahim Albayrak’a, bir çalışma konusu için: “istihbarat teorisi mi yoksa dış istihbarat faaliyetlerinin uluslararası politika teorileri ile açıklanması mı?” sorusunu sormuştu. Albayrak’ın verdiği yanıt ise, "istihbarat bir matematiktir, tüm politikalar onu kullanır..." olmuştu. Evet, İstihbaratı tüm politikalar kullanmaktaydı zira bilgi olmadan ne ülkeler işgal edilebilirdi ne de ilerleme kaydedilebilirdi. 21. yüzyılda ülkeler, sadece konvansiyonel savaşlarla işgal edilmiyor. Günümüzde askeri rekabet yerini ekonomik rekabete bırakmıştır. Uluslararası ilişkiler ve dış politika üzerine gittikçe artan oranda ekonomik çıkarlar etken olmaktadır. Ancak tutarlı bir millî strateji çizip, insan kaynaklarını geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler, hem bölgesel hem de küresel bir güç olma şansını elde edebilir. Artık bir ülkeyi fethetmek için eskiden olduğu gibi o ülkenin topraklarının ele geçirilmesine gerek duyulmamaktadır. John Perkins, “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” isimli kitabında: “İstihbarat örgütleri muhtemel ekonomik tetikçilerini belirler, uluslararası şirketler de bunları işe alır. Bunlar hiçbir zaman hükümetten para almaz, maaşlarını özel sektör öder. Kirli işleri eğer ortaya çıkarsa, hükümet politikası yerine suç kurumsal ihtirasa bağlanır. Ekonomik tetikçiler, yerküre üzerinde ülkeleri trilyonlarca dolar borçlandıran yüksek ücretli profesyoneller, küresel imparatorluk kurma amacına yönelik olarak küresel sermayenin hedeflediği şirketler, hükümetler, bankaları köle haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir gruptur” demektedir. İstihbaratın Tanımı Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) göre istihbarat; “Devlet tarafından belirlenen ihtiyaçlara karşılık olarak çeşitli kaynaklardan derlenen haber, bilgi ve dokümanların işlenmesi sonucu ortaya çıkan üründür“. Sun Tzu, günümüzden iki bin beş yüz yıl önce yazdığı “Savaş Sanatı” adlı eserinde casusluk ile doktorluk mesleğini karşılaştırarak “savaşmadan yenmek en iyisidir. Silahlar, ancak kaçınılmaz olduklarında kullanılabilecek uğursuz araçlardır” demektedir. Sun-Tzu’ya göre; düşmanların planlarını ortaya çıkarmak, sağlıklı insanı hastalığa karşı dirençli tutmaya; silahlı kuvvetlerine saldırmak, ilaç almaya; düşman kentlerini kuşatmaksa ameliyat yapmaya benzer. Özetle istihbaratın genel bir tanımı yapıldığında, “İstihbarat; ulaşılabilen bütün açık, yarı açık ve/veya gizli kaynaklardan her türlü aracın kullanılması sonucunda elde edilen her türlü veri, malumat ve bilginin ulusal genel veya ulusal özel olandaki politikaların gerçekleştirilmesi ve ulusal politikalara zarar verilmesinin engellenmesi amacı ile toplandıktan sonra önemine ve doğruluğuna göre sınıflandırılması, karşılaştırılması, analiz edilerek değerlendirilmesi süreci sonucunda ulaşılan bilgidir.” İstihbaratın Önemi İstihbarat alanıyla ilgili yazılan pek çok eserde istihbaratın, avcı-toplayıcı yaşam biçiminden, yerleşik düzene; sanayi toplumundan bilgi toplumuna  bütün gelişme evrelerinde korunmanın türevi, güvenliğin gereği olduğu ifade edilir. İnsanın olduğu her yerde istihbarat vardır ve varlıklı olmanın da bir etkinliğidir. İstihbarat, devletlerin avantajı/dezavantajı olduğu gibi, ekonomi ve iş örgütlerinin de vazgeçilmez ihtiyacıdır. Şüphesiz istihbaratı önemsemeyen birey, örgüt, kuruluş ve kurumlar uzun soluklu varlık sürdüremezler. İstihbarat ile ilgili tanımlarda istihbaratın, değişik kaynaklardan ve değişik yöntemlerle derlendiği ve açık kaynaklardan oluştuğu ifade edilir. Aynı kaynakların büyük bölümünde; İnsanlığın sahip olduğu bilgilerin yüzde 98'inden fazlasının açık kaynaklardan elde edildiği anlatılır. Açık kaynakların nasıl taranacağı, bilgiye en kısa yoldan ve en ucuz maliyetle nasıl erişileceği kuruluşların ve kurumların temel sorunudur. İnsanoğlunun doğası bildiklerini başkalarıyla paylaşma yönündedir. Dolayısıyla bilgi, er ya da geç saklanamaz ve paylaşılan bir olgudur. Belgeler ve bilgiler insan hafızasına ya da arşive düştüğünde, nerede, nasıl ve hangi gücün ortak malı olacağını kestirmek zordur. Örtük bilginin açığa çıkma karakteri, istihbarat etkinliklerinin çok önemli bir bölümünü açık bilgi kaynaklarına götürür.  Bilgiye ulaşmanın bir diğer yolu, yalıtılan ve gizlenen bilgilere erişmektir. Başkalarının bizden gizlediği bilgilerini, o bilgilerin bizim için fırsatlarını ve tehlikelerini açık ve gizli yöntemlerle erkenden öğrenerek seçenekler oluşturarak önlemler alabiliriz. Günümüzde iletişimin, enerjinin ve lojistiğin interneti, yalıtılmış ve gizli bilginin oranını hızla azaltıyor, dolayısıyla bilgi giderek açık kodlu hale geliyor; birey, toplum, kuruluş ve kurumlar değişim ve dönüşümlere uyum gösteremiyor. İster açık kaynakları izleyerek erişilsin, isterse yalıtılmış ve gizlenmiş bilgiye casusluk teknikleriyle ulaşılarak sağlansın, bilgilere erişme, korku ve kaygılarımızı azaltmanın gerekli şartıdır. Gereği kadar bilgi sahibiysek, alternatif çözümler üretebiliriz; bu da korkularımızı ve kaygılarımızı hafifletir. Böyle bir pencereden bakıldığında, istihbaratın asıl amacı, güven ortamını oluşturmak ve sürdürmektir. Korku ve kaygı varlığını korudukça, istihbarat, topluluk ve toplumların vazgeçemeyecekleri ihtiyaçları arasındaki yerini pekiştirir. İstihbarat etkinliklerinin temel amacı korku ve kaygıları azaltmaktır ancak bu tek amacı değildir. İstihbarat; kişilerin, toplumların, örgütlerin, kuruluş ve devletlerin üzerinde de egemenlik kurmanın temel aracı olarak da kullanılır. Daha da kötüsü, zihinlerde meşrulaştırılanların intikamını almak için de istihbarata  başvurulur. İstihbarat, tarihsel ve kültürel bağlamlarıyla vazgeçilmez bir etkinlik olarak yaşam derinliğimizde vardır; bizlere düşen görev de onun önemini ve değerini kavrayabilmektir. İstihbarat, ister egemenlik kurma ve sürdürme için derlensin, ister erken bilgi alarak, toplumu tehdit eden gelişmelere karşı refleksleri belirlemek için kullanılsın, amaç değil sadece araçtır. Topluluk ve toplum yaşamında, rakiplerin değerlerini öğrenmek, güçlerini saptamak, ittifaklarını bilmek, zayıf ve güçlü yanlarını analiz etmek için istihbaratın gerekli olduğunu zihinlerde diri tutmak önemlidir. Bugün de rakiplerin gücünü belirleyen bileşenleri ve bağlamları değerlendirmek, güçlerinin ve dirençlerinin sınırlarını anlamak, alternatif tepki biçimlerini planlamak için istihbarat çıktılarına ihtiyacımız hızla artmaktadır. Ülke insanlarını, kuruluş ve ülke yönetimlerini "doğru bilgilendirme sorumluluğu" olan medyanın istihbarat servislerinin önce de belirtildiği gibi, "eşdeğer bilgi ile istihbarat" yapılmaları profesyonel ahlak gereğidir. İstihbarat görevi almış insanların, önce indirgenmiş mantıkla tek ölçülü düşünceleri terk etmeleri gerekir. Farklı bakış açılarının ortaya konabildiği çok ölçülü düşüncelere taşıma sorumluluğu unutulmamalıdır. Kapsayıcı bir anlayışla yapılacak değerlendirmelerde, stratejisinin ne olması gerektiği sorgulanmalıdır. Strateji konseptinden yoksun sorgulamaların haksızlık ve adaletsizlik batağına sürükleyeceği akıldan çıkarılmamalıdır. Ekonomik İstihbarat Neden Önemlidir? "istihbarat matematiktir, tüm politikalar onu kullanır..." tanımından yola çıkarsak; ekonomik istihbaratın bir ülke için hem avantaj hem de dezavantaj olduğunu görürüz. Özellikle üretim ekonomisi olmayan ve henüz daha sanayileşememiş veya sanayileşmesi yarım kalmış ülkeler için ekonomik istihbarat dezavantajdır. Ülkemiz için örnek verecek olursak: özellikle 2003 yılından itibaren “özelleştirme” adı altında sürdürülen politikalar sonucunda, Türkiye’deki sermaye hareketleri ve Türkiye'ye "borç" niteliğinde gelen sıcak para incelendiğinde, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının en yüksek seviyeye çıktığını görürüz. Dolayısıyla yabancı sermaye ile pek çok ülke, milli gözüken ekonomik örgütlenmelerin içine sızmıştır. Günümüzde evlerde kullanılan ev ve mutfak ürünlerinden mobilyalara, otomotiv sektöründen cep telefonlarına, temizlik deterjanlarından kişisel bakım ve ürünlerine; hatta gıda ürünlerine kadar pek çok alanda ithal eden ülke olmamız, bu duruma milli/yerli seçenekler üretemiyor olmamız da bir milli güvenlik sorunudur. Ne yazık ki, ülkemizdeki üretimin %75’den fazlasının arkasında yabancılar bulunmaktadır. Buna toprak satışını da eklediğimiz de durum tüyler ürperticidir. Küçük bir araştırma yapıldığında görülecektir ki, ülkemizdeki bankalarımızın % 70’inden fazlası, borsamızın ise % %85’den fazlası para yabancı girişlidir. Ne yazık ki, ülkemizdeki tüm sigortacılık sisteminin % 80’i yabancıların elindedir. Özetle bir ülkenin, başta bankacılık ve sigortacılık sistemlerinin yabancıların eline geçmesi demek bütün ekonomisinin yabancıların kontrolüne geçmesi demektir. Ülkeye giriş yapan yabancı sermaye/kaynakların, gerek niteliği ve gerek yarattığı hassasiyetlerin izlenmesi, bu konularda tedbirlerin alınması acil bir güvenlik ve istihbarat görevi olarak önümüzde durmaktadır. Gelişmekte olan ulus devletlerin kalkınması, sanayileşmiş ülkelerin temel vasıflarına sahip olmadan mümkün değildir. Nüfuslarının büyük bölümünün yoksulluk sınırının altında yaşaması nedeniyle bu ülkelerin ulusal boyutlarda pazar ekonomileri yoktur. Diğer tarafta ekonominin büyük kısmı kayıt dışıdır ve kayıtlı olan kısmıysa IMF ve Dünya Bankası tarafından idare edilmektedir. Bu devletlerin uluslararası alanda pazarlık güçleri yoktur ve genellikle uluslararası toplum için sorunların kaynağı olarak görülürler. Önceden belirlenmiş veya planlanmış eylemler kapsamında, bilgiye ve teknolojiye ulaşmanın en çok kullanılan metodu beyin göçü ve akademik görünümlü faaliyetler altında yeni düşünceyi taşıyacak ve daha iyisini üretecek insan yapısına yatırım yapmaktır. Dünyadaki en iyi 50 üniversitenin 35’ine sahip olan ABD, Ar-Ge alanında en yatırımcı ülkedir. ABD araştırma merkezleri çekim gücünü kullanarak dünyanın en zeki kişilerini toplamakta ve bunlardan yeni teknolojilerin geliştirilmesinde istifade etmektedir. Çin, 1,3 milyar kişinin beyninden faydalanmaya çalışırken, ABD bu üniversiteler yolu ile dünyadaki 6 milyar kişiden faydalanmaya çalışıyor. ABD’deki merkezlerde çalışan araştırmacıların %60’ı yabancıdır. Özellikle Covid-19-Pandemi sürecinden hemen sonra, ülkemizde yetişmiş gerek tıp ve yazılım alanında pek çok beyin göçü Avrupa ve Batı ülkelerine göç etmiş; hiçbir yatırımı, emeği olmayan ülkeler Türkiye’de yetişmiş beyinleri ARGE projelerine dâhil etmiştir. Sadece 2023 yılı verilerine göre ülkeyi terk eden genç beyinlerin sayısı 714,579 kişi ile tarihin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Son yıllarda ekonomik casusluk faaliyetlerinin de oldukça artış gösterdiği izlenmektedir. Bu konuyla ilgili en çok faaliyet gösteren ülke Çin’dir. Çinlilerin en meraklı olduğu teknolojiler arasında hava-uzayla ilgili mikroçipler (cep telefonu teknolojisi olmakla birlikte roket ve jetlerde kullanılabilir), organik ışık yayan diyot, melez araç teknolojisi başta gelmektedir. Sosyolojik İstihbarat ve Önemi Sosyolojik istihbarat kavramı, ülkemizde yeni yeni dillendirilmeye başlamış olsa da kavramın tarihsel süreci çok eskilere gider. Özellikle 21. yüzyılda sürekli değişen toplum sosyolojisi ve jeopolitik dengeler sosyolojik istihbarat kavramını önemli kılmaktadır. Bazı uzmanlara göre sosyolojik istihbarat kavramında, toplum mühendisliğinin en önemli taktik unsuru olduğundan bahseder. Toplum mühendisliği ise; Objektif (kendiliğinden gelişen unsur) ve Subjektif (bilinçli) unsur olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Stratejik Düşünce Kuruluşları, sözde Bilim Vakfı gibi isimlerle faaliyet gösteren pek çok Batı kuruluşunun ana hedef ve amaçlarında açık istihbarat faaliyetlerinde bulunmak, psikolojik harekât amaçlı algı yayınları hazırlamak, taktik istihbarat çalışmaları yapmak ve ülkedeki istihbarat örgütlerini bu konuda yönlendirmek ve rakip ülkeleri kendi iç ve dış dinamiklerinden uzaklaştırma faaliyeti içindedirler. Buna örnek olarak 2020 yılında PENTAGON’un stratejik düşünce kuruluşu RAND Corporatıon tarafından yayınlanan  ‘Türkiye’nin Milliyetçi Rotası’ başlıklı 276 sayfalık rapor verilebilir. İlgili raporun tavsiyeler bölümünde, Türkiye’de ‘demokratik muhalefetle’ çalışılacağına ilişkin maddeler dikkat çekerken, ilerleyen kısımlarda ‘Türk ordusunu kontrol altına alma amacı’ raporun genel perspektifini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu rapor sayesinde, Türkiye’nin milli güvenliğine, milli bekasına ve kamu düzenine yönelik bir algı operasyonunun hayata geçirilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerek Suriye’de, Libya’da ve şimdilerde Irak’ın kuzeyinde askeri operasyon yürüttüğü oldukça riskli bir süreçte, gerek ülkemizin iç güvenliğine yönelik tehditler teşkil eden başta bölücü Kürtçü terör örgütü ve Fetö-PDY terör örgütleriyle de mücadele yürüttüğü bir süreçte, RAND’ın söz konusu raporu yayınlaması bir Hibrit Savaş faaliyeti  ve sosyolojik istihbarat yöntemidir. Türkiye, bulunduğu fiziki ve siyasi konumu itibariyle Hibrit savaş alanlarında oldukça etkili bir ülke olması gerekmektedir. Zira konvansiyonel savaşın formu, doğası ve şekli değişeli çok olmuştur. Hibrit savaş kavramı içinde ele alındığında ülkemiz pek çok ortak noktada bir araya gelen ve ülkemize karşı kolektif eylemler/saldırılarda bulunan silahlı/silahsız örgüt yapıların saldırılarıyla karşı karşıyadır. Bu bağlamda Sosyolojik istihbarat ve hibrit savaş alanlarında etkili ve güçlü olması gereken Türkiye, kendi güvenlik ve istihbarat organizasyonlarını da dünyadaki ve bölgesindeki gelişmeler ışığında güncellemek ve buna göre bir milli stratejiler ile koordine etmek zorundadır. Ülkemizin söz konusu konumu, kendisine çoklu jeopolitik ve jeostratejik imkânlar ve seçenekler sunduğu gibi, pek çok riskle karşılaşmasına da neden olmaktadır. Yaşadığımız yüzyılda küresel ve bölgesel gelişmeleri izlemek ve onlar arasında bir bağlantı kurmak giderek zorlaşmaktadır. Teknoloji ve iletişim alanlarındaki devrimlerin de katkısıyla, küresel ve yerelin birbirlerini etkileme kapasitesi önemli oranda artmıştır. Dünya siyasal sistemi de günümüzde öngörülemeyecek ölçüde hızlı bir değişim ve dönüşüm geçirmekte; geçmişin paradigmaları, bugünkü olgu ve olayları açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu duruma, yeni güvenlik ve istihbarat ihtiyaçlarının eklenmesi de ayrı bir faktördür. Sonuç yerine Bir ülkenin coğrafya ve tarihi, ekonomiyi; ekonominin de ülke içi ve dış siyasetini belirler. Ardında rasyonel, sağlam, üretken bir millî ekonomik politikaların olmadığı hiçbir politika rasyonel kabul edilemez ve sonuç veremez. Uluslararası birçok ekonomi uzmanı, içinde bulunduğumuz yüzyılın “para, genetik ve su savaşları ile geçeceğini” ifade etmektedirler. Hammadde ve enerji yoksunu ülkeler, bu açıklarını karşılamak için yeni coğrafyalara açılmakta; bu bölgelerde de hedeflerine ulaşabilmek için her yolu mubah görmektedirler. Türkiye, ekonomik istihbarat ile bir yandan kendi ekonomi politikamızın ihtiyacı olan istihbaratı üretirken, diğer yandan başka ülkelerin sanayi ve teknoloji konusundaki gelişmelerini ülkemize taşımak için özgün ve milli ekonomik stratejileri geliştirmelidir. Ekonomik istihbarat için, seçilecek ekonomi ağırlıklı bir üniversite dâhilinde oluşturulacak düşünce ve araştırma merkezleri dâhilinde kısa, orta ve uzun vadeli milli ekonomi politikaları kapsamında istihbaratın toplanması, analizi ve ilgili yürütme organlarının hizmetine sunulması kaçınılmazdır. Stratejik ulusal güvenlik istihbaratı, sadece bilgi-haber toplama faaliyetleri ve içte ve dışta nokta atışı özel harp operasyonlarının ötesinde, ulusal çıkar ve ulusal hedefler doğrultusunda yönlendirilen hibrit savaş-hibrit istihbarat çalışmalarını ve sosyolojik istihbarat hileyle yönlendirme ve bilgi çarpıtma çalışmalarını içermektedir. Kuşkusuz, istihbarat faaliyetlerinin amacı, sadece her konuda bilgi edinme değil, tarihin akışını ‘fütürist’ bir bakışla izlemek ve geleceği okuyabilmektir. 21. yüzyılın ikinci çeyreğine doğru ilerlerken, Türk istihbaratına küresel stratejik etki kazandırılması için, hibrit savaş-hibrit istihbarat  ve sosyolojik istihbarat güdümleme ve bilgi çarpıtma çalışma metodolojisi teknikleri iyi analiz ve etüt edilmelidir.
Ekleme Tarihi: 02 Kasım 2024 - Cumartesi

Ekonomik ve Sosyolojik İstihbaratın Önemi

“Ülke barışta çünkü biz istihbaratçılar savaştayız.” (Robert Gates, 1975)
İstihbaratın teknik detayları hakkında kalem oynatmayacak kadar haddini bilen bir güvenlik ve terörizm çalışanı olarak, pek çok alanın temeli ve milli güvenliğin olmazsa olmazı istihbarat ve ekonomik istihbaratın öneminin gün geçtikçe arttığını ve ülkemizin de bu alanda zorunlu bir sıçrama yapması gerektiğini ifade etmek isterim. 9 Şubat 2024 tarihinde, sosyal medya X hesabından Trakya üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Özdemir Akbal; Giresun üniversitesinde öğretim görevlisi Halil İbrahim Albayrak’a, bir çalışma konusu için: “istihbarat teorisi mi yoksa dış istihbarat faaliyetlerinin uluslararası politika teorileri ile açıklanması mı?” sorusunu sormuştu. Albayrak’ın verdiği yanıt ise, "istihbarat bir matematiktir, tüm politikalar onu kullanır..." olmuştu. Evet, İstihbaratı tüm politikalar kullanmaktaydı zira bilgi olmadan ne ülkeler işgal edilebilirdi ne de ilerleme kaydedilebilirdi.
21. yüzyılda ülkeler, sadece konvansiyonel savaşlarla işgal edilmiyor. Günümüzde askeri rekabet yerini ekonomik rekabete bırakmıştır. Uluslararası ilişkiler ve dış politika üzerine gittikçe artan oranda ekonomik çıkarlar etken olmaktadır. Ancak tutarlı bir millî strateji çizip, insan kaynaklarını geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler, hem bölgesel hem de küresel bir güç olma şansını elde edebilir. Artık bir ülkeyi fethetmek için eskiden olduğu gibi o ülkenin topraklarının ele geçirilmesine gerek duyulmamaktadır. John Perkins, “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” isimli kitabında: “İstihbarat örgütleri muhtemel ekonomik tetikçilerini belirler, uluslararası şirketler de bunları işe alır. Bunlar hiçbir zaman hükümetten para almaz, maaşlarını özel sektör öder. Kirli işleri eğer ortaya çıkarsa, hükümet politikası yerine suç kurumsal ihtirasa bağlanır. Ekonomik tetikçiler, yerküre üzerinde ülkeleri trilyonlarca dolar borçlandıran yüksek ücretli profesyoneller, küresel imparatorluk kurma amacına yönelik olarak küresel sermayenin hedeflediği şirketler, hükümetler, bankaları köle haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir gruptur” demektedir.
İstihbaratın Tanımı
Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) göre istihbarat; “Devlet tarafından belirlenen ihtiyaçlara karşılık olarak çeşitli kaynaklardan derlenen haber, bilgi ve dokümanların işlenmesi sonucu ortaya çıkan üründür“. Sun Tzu, günümüzden iki bin beş yüz yıl önce yazdığı “Savaş Sanatı” adlı eserinde casusluk ile doktorluk mesleğini karşılaştırarak “savaşmadan yenmek en iyisidir. Silahlar, ancak kaçınılmaz olduklarında kullanılabilecek uğursuz araçlardır” demektedir. Sun-Tzu’ya göre; düşmanların planlarını ortaya çıkarmak, sağlıklı insanı hastalığa karşı dirençli tutmaya; silahlı kuvvetlerine saldırmak, ilaç almaya; düşman kentlerini kuşatmaksa ameliyat yapmaya benzer. Özetle istihbaratın genel bir tanımı yapıldığında, “İstihbarat; ulaşılabilen bütün açık, yarı açık ve/veya gizli kaynaklardan her türlü aracın kullanılması sonucunda elde edilen her türlü veri, malumat ve bilginin ulusal genel veya ulusal özel olandaki politikaların gerçekleştirilmesi ve ulusal politikalara zarar verilmesinin engellenmesi amacı ile toplandıktan sonra önemine ve doğruluğuna göre sınıflandırılması, karşılaştırılması, analiz edilerek değerlendirilmesi süreci sonucunda ulaşılan bilgidir.”
İstihbaratın Önemi
İstihbarat alanıyla ilgili yazılan pek çok eserde istihbaratın, avcı-toplayıcı yaşam biçiminden, yerleşik düzene; sanayi toplumundan bilgi toplumuna  bütün gelişme evrelerinde korunmanın türevi, güvenliğin gereği olduğu ifade edilir. İnsanın olduğu her yerde istihbarat vardır ve varlıklı olmanın da bir etkinliğidir. İstihbarat, devletlerin avantajı/dezavantajı olduğu gibi, ekonomi ve iş örgütlerinin de vazgeçilmez ihtiyacıdır. Şüphesiz istihbaratı önemsemeyen birey, örgüt, kuruluş ve kurumlar uzun soluklu varlık sürdüremezler.
İstihbarat ile ilgili tanımlarda istihbaratın, değişik kaynaklardan ve değişik yöntemlerle derlendiği ve açık kaynaklardan oluştuğu ifade edilir. Aynı kaynakların büyük bölümünde; İnsanlığın sahip olduğu bilgilerin yüzde 98'inden fazlasının açık kaynaklardan elde edildiği anlatılır. Açık kaynakların nasıl taranacağı, bilgiye en kısa yoldan ve en ucuz maliyetle nasıl erişileceği kuruluşların ve kurumların temel sorunudur.
İnsanoğlunun doğası bildiklerini başkalarıyla paylaşma yönündedir. Dolayısıyla bilgi, er ya da geç saklanamaz ve paylaşılan bir olgudur. Belgeler ve bilgiler insan hafızasına ya da arşive düştüğünde, nerede, nasıl ve hangi gücün ortak malı olacağını kestirmek zordur. Örtük bilginin açığa çıkma karakteri, istihbarat etkinliklerinin çok önemli bir bölümünü açık bilgi kaynaklarına götürür. 
Bilgiye ulaşmanın bir diğer yolu, yalıtılan ve gizlenen bilgilere erişmektir. Başkalarının bizden gizlediği bilgilerini, o bilgilerin bizim için fırsatlarını ve tehlikelerini açık ve gizli yöntemlerle erkenden öğrenerek seçenekler oluşturarak önlemler alabiliriz. Günümüzde iletişimin, enerjinin ve lojistiğin interneti, yalıtılmış ve gizli bilginin oranını hızla azaltıyor, dolayısıyla bilgi giderek açık kodlu hale geliyor; birey, toplum, kuruluş ve kurumlar değişim ve dönüşümlere uyum gösteremiyor.
İster açık kaynakları izleyerek erişilsin, isterse yalıtılmış ve gizlenmiş bilgiye casusluk teknikleriyle ulaşılarak sağlansın, bilgilere erişme, korku ve kaygılarımızı azaltmanın gerekli şartıdır. Gereği kadar bilgi sahibiysek, alternatif çözümler üretebiliriz; bu da korkularımızı ve kaygılarımızı hafifletir. Böyle bir pencereden bakıldığında, istihbaratın asıl amacı, güven ortamını oluşturmak ve sürdürmektir. Korku ve kaygı varlığını korudukça, istihbarat, topluluk ve toplumların vazgeçemeyecekleri ihtiyaçları arasındaki yerini pekiştirir. İstihbarat etkinliklerinin temel amacı korku ve kaygıları azaltmaktır ancak bu tek amacı değildir. İstihbarat; kişilerin, toplumların, örgütlerin, kuruluş ve devletlerin üzerinde de egemenlik kurmanın temel aracı olarak da kullanılır. Daha da kötüsü, zihinlerde meşrulaştırılanların intikamını almak için de istihbarata  başvurulur. İstihbarat, tarihsel ve kültürel bağlamlarıyla vazgeçilmez bir etkinlik olarak yaşam derinliğimizde vardır; bizlere düşen görev de onun önemini ve değerini kavrayabilmektir.
İstihbarat, ister egemenlik kurma ve sürdürme için derlensin, ister erken bilgi alarak, toplumu tehdit eden gelişmelere karşı refleksleri belirlemek için kullanılsın, amaç değil sadece araçtır. Topluluk ve toplum yaşamında, rakiplerin değerlerini öğrenmek, güçlerini saptamak, ittifaklarını bilmek, zayıf ve güçlü yanlarını analiz etmek için istihbaratın gerekli olduğunu zihinlerde diri tutmak önemlidir. Bugün de rakiplerin gücünü belirleyen bileşenleri ve bağlamları değerlendirmek, güçlerinin ve dirençlerinin sınırlarını anlamak, alternatif tepki biçimlerini planlamak için istihbarat çıktılarına ihtiyacımız hızla artmaktadır.
Ülke insanlarını, kuruluş ve ülke yönetimlerini "doğru bilgilendirme sorumluluğu" olan medyanın istihbarat servislerinin önce de belirtildiği gibi, "eşdeğer bilgi ile istihbarat" yapılmaları profesyonel ahlak gereğidir. İstihbarat görevi almış insanların, önce indirgenmiş mantıkla tek ölçülü düşünceleri terk etmeleri gerekir. Farklı bakış açılarının ortaya konabildiği çok ölçülü düşüncelere taşıma sorumluluğu unutulmamalıdır. Kapsayıcı bir anlayışla yapılacak değerlendirmelerde, stratejisinin ne olması gerektiği sorgulanmalıdır. Strateji konseptinden yoksun sorgulamaların haksızlık ve adaletsizlik batağına sürükleyeceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Ekonomik İstihbarat Neden Önemlidir?
"istihbarat matematiktir, tüm politikalar onu kullanır..." tanımından yola çıkarsak; ekonomik istihbaratın bir ülke için hem avantaj hem de dezavantaj olduğunu görürüz. Özellikle üretim ekonomisi olmayan ve henüz daha sanayileşememiş veya sanayileşmesi yarım kalmış ülkeler için ekonomik istihbarat dezavantajdır. Ülkemiz için örnek verecek olursak: özellikle 2003 yılından itibaren “özelleştirme” adı altında sürdürülen politikalar sonucunda, Türkiye’deki sermaye hareketleri ve Türkiye'ye "borç" niteliğinde gelen sıcak para incelendiğinde, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının en yüksek seviyeye çıktığını görürüz. Dolayısıyla yabancı sermaye ile pek çok ülke, milli gözüken ekonomik örgütlenmelerin içine sızmıştır. Günümüzde evlerde kullanılan ev ve mutfak ürünlerinden mobilyalara, otomotiv sektöründen cep telefonlarına, temizlik deterjanlarından kişisel bakım ve ürünlerine; hatta gıda ürünlerine kadar pek çok alanda ithal eden ülke olmamız, bu duruma milli/yerli seçenekler üretemiyor olmamız da bir milli güvenlik sorunudur. Ne yazık ki, ülkemizdeki üretimin %75’den fazlasının arkasında yabancılar bulunmaktadır. Buna toprak satışını da eklediğimiz de durum tüyler ürperticidir. Küçük bir araştırma yapıldığında görülecektir ki, ülkemizdeki bankalarımızın % 70’inden fazlası, borsamızın ise % %85’den fazlası para yabancı girişlidir. Ne yazık ki, ülkemizdeki tüm sigortacılık sisteminin % 80’i yabancıların elindedir. Özetle bir ülkenin, başta bankacılık ve sigortacılık sistemlerinin yabancıların eline geçmesi demek bütün ekonomisinin yabancıların kontrolüne geçmesi demektir. Ülkeye giriş yapan yabancı sermaye/kaynakların, gerek niteliği ve gerek yarattığı hassasiyetlerin izlenmesi, bu konularda tedbirlerin alınması acil bir güvenlik ve istihbarat görevi olarak önümüzde durmaktadır.
Gelişmekte olan ulus devletlerin kalkınması, sanayileşmiş ülkelerin temel vasıflarına sahip olmadan mümkün değildir. Nüfuslarının büyük bölümünün yoksulluk sınırının altında yaşaması nedeniyle bu ülkelerin ulusal boyutlarda pazar ekonomileri yoktur. Diğer tarafta ekonominin büyük kısmı kayıt dışıdır ve kayıtlı olan kısmıysa IMF ve Dünya Bankası tarafından idare edilmektedir. Bu devletlerin uluslararası alanda pazarlık güçleri yoktur ve genellikle uluslararası toplum için sorunların kaynağı olarak görülürler.
Önceden belirlenmiş veya planlanmış eylemler kapsamında, bilgiye ve teknolojiye ulaşmanın en çok kullanılan metodu beyin göçü ve akademik görünümlü faaliyetler altında yeni düşünceyi taşıyacak ve daha iyisini üretecek insan yapısına yatırım yapmaktır. Dünyadaki en iyi 50 üniversitenin 35’ine sahip olan ABD, Ar-Ge alanında en yatırımcı ülkedir. ABD araştırma merkezleri çekim gücünü kullanarak dünyanın en zeki kişilerini toplamakta ve bunlardan yeni teknolojilerin geliştirilmesinde istifade etmektedir. Çin, 1,3 milyar kişinin beyninden faydalanmaya çalışırken, ABD bu üniversiteler yolu ile dünyadaki 6 milyar kişiden faydalanmaya çalışıyor. ABD’deki merkezlerde çalışan araştırmacıların %60’ı yabancıdır. Özellikle Covid-19-Pandemi sürecinden hemen sonra, ülkemizde yetişmiş gerek tıp ve yazılım alanında pek çok beyin göçü Avrupa ve Batı ülkelerine göç etmiş; hiçbir yatırımı, emeği olmayan ülkeler Türkiye’de yetişmiş beyinleri ARGE projelerine dâhil etmiştir. Sadece 2023 yılı verilerine göre ülkeyi terk eden genç beyinlerin sayısı 714,579 kişi ile tarihin en yüksek seviyesine ulaşmıştır.
Son yıllarda ekonomik casusluk faaliyetlerinin de oldukça artış gösterdiği izlenmektedir. Bu konuyla ilgili en çok faaliyet gösteren ülke Çin’dir. Çinlilerin en meraklı olduğu teknolojiler arasında hava-uzayla ilgili mikroçipler (cep telefonu teknolojisi olmakla birlikte roket ve jetlerde kullanılabilir), organik ışık yayan diyot, melez araç teknolojisi başta gelmektedir.
Sosyolojik İstihbarat ve Önemi
Sosyolojik istihbarat kavramı, ülkemizde yeni yeni dillendirilmeye başlamış olsa da kavramın tarihsel süreci çok eskilere gider. Özellikle 21. yüzyılda sürekli değişen toplum sosyolojisi ve jeopolitik dengeler sosyolojik istihbarat kavramını önemli kılmaktadır. Bazı uzmanlara göre sosyolojik istihbarat kavramında, toplum mühendisliğinin en önemli taktik unsuru olduğundan bahseder. Toplum mühendisliği ise; Objektif (kendiliğinden gelişen unsur) ve Subjektif (bilinçli) unsur olarak değerlendirilmektedir.
Özellikle Stratejik Düşünce Kuruluşları, sözde Bilim Vakfı gibi isimlerle faaliyet gösteren pek çok Batı kuruluşunun ana hedef ve amaçlarında açık istihbarat faaliyetlerinde bulunmak, psikolojik harekât amaçlı algı yayınları hazırlamak, taktik istihbarat çalışmaları yapmak ve ülkedeki istihbarat örgütlerini bu konuda yönlendirmek ve rakip ülkeleri kendi iç ve dış dinamiklerinden uzaklaştırma faaliyeti içindedirler. Buna örnek olarak 2020 yılında PENTAGON’un stratejik düşünce kuruluşu RAND Corporatıon tarafından yayınlanan  ‘Türkiye’nin Milliyetçi Rotası’ başlıklı 276 sayfalık rapor verilebilir. İlgili raporun tavsiyeler bölümünde, Türkiye’de ‘demokratik muhalefetle’ çalışılacağına ilişkin maddeler dikkat çekerken, ilerleyen kısımlarda ‘Türk ordusunu kontrol altına alma amacı’ raporun genel perspektifini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu rapor sayesinde, Türkiye’nin milli güvenliğine, milli bekasına ve kamu düzenine yönelik bir algı operasyonunun hayata geçirilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerek Suriye’de, Libya’da ve şimdilerde Irak’ın kuzeyinde askeri operasyon yürüttüğü oldukça riskli bir süreçte, gerek ülkemizin iç güvenliğine yönelik tehditler teşkil eden başta bölücü Kürtçü terör örgütü ve Fetö-PDY terör örgütleriyle de mücadele yürüttüğü bir süreçte, RAND’ın söz konusu raporu yayınlaması bir Hibrit Savaş faaliyeti  ve sosyolojik istihbarat yöntemidir.
Türkiye, bulunduğu fiziki ve siyasi konumu itibariyle Hibrit savaş alanlarında oldukça etkili bir ülke olması gerekmektedir. Zira konvansiyonel savaşın formu, doğası ve şekli değişeli çok olmuştur. Hibrit savaş kavramı içinde ele alındığında ülkemiz pek çok ortak noktada bir araya gelen ve ülkemize karşı kolektif eylemler/saldırılarda bulunan silahlı/silahsız örgüt yapıların saldırılarıyla karşı karşıyadır. Bu bağlamda Sosyolojik istihbarat ve hibrit savaş alanlarında etkili ve güçlü olması gereken Türkiye, kendi güvenlik ve istihbarat organizasyonlarını da dünyadaki ve bölgesindeki gelişmeler ışığında güncellemek ve buna göre bir milli stratejiler ile koordine etmek zorundadır.
Ülkemizin söz konusu konumu, kendisine çoklu jeopolitik ve jeostratejik imkânlar ve seçenekler sunduğu gibi, pek çok riskle karşılaşmasına da neden olmaktadır. Yaşadığımız yüzyılda küresel ve bölgesel gelişmeleri izlemek ve onlar arasında bir bağlantı kurmak giderek zorlaşmaktadır. Teknoloji ve iletişim alanlarındaki devrimlerin de katkısıyla, küresel ve yerelin birbirlerini etkileme kapasitesi önemli oranda artmıştır. Dünya siyasal sistemi de günümüzde öngörülemeyecek ölçüde hızlı bir değişim ve dönüşüm geçirmekte; geçmişin paradigmaları, bugünkü olgu ve olayları açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu duruma, yeni güvenlik ve istihbarat ihtiyaçlarının eklenmesi de ayrı bir faktördür.
Sonuç yerine
Bir ülkenin coğrafya ve tarihi, ekonomiyi; ekonominin de ülke içi ve dış siyasetini belirler. Ardında rasyonel, sağlam, üretken bir millî ekonomik politikaların olmadığı hiçbir politika rasyonel kabul edilemez ve sonuç veremez. Uluslararası birçok ekonomi uzmanı, içinde bulunduğumuz yüzyılın “para, genetik ve su savaşları ile geçeceğini” ifade etmektedirler. Hammadde ve enerji yoksunu ülkeler, bu açıklarını karşılamak için yeni coğrafyalara açılmakta; bu bölgelerde de hedeflerine ulaşabilmek için her yolu mubah görmektedirler.
Türkiye, ekonomik istihbarat ile bir yandan kendi ekonomi politikamızın ihtiyacı olan istihbaratı üretirken, diğer yandan başka ülkelerin sanayi ve teknoloji konusundaki gelişmelerini ülkemize taşımak için özgün ve milli ekonomik stratejileri geliştirmelidir. Ekonomik istihbarat için, seçilecek ekonomi ağırlıklı bir üniversite dâhilinde oluşturulacak düşünce ve araştırma merkezleri dâhilinde kısa, orta ve uzun vadeli milli ekonomi politikaları kapsamında istihbaratın toplanması, analizi ve ilgili yürütme organlarının hizmetine sunulması kaçınılmazdır.
Stratejik ulusal güvenlik istihbaratı, sadece bilgi-haber toplama faaliyetleri ve içte ve dışta nokta atışı özel harp operasyonlarının ötesinde, ulusal çıkar ve ulusal hedefler doğrultusunda yönlendirilen hibrit savaş-hibrit istihbarat çalışmalarını ve sosyolojik istihbarat hileyle yönlendirme ve bilgi çarpıtma çalışmalarını içermektedir.
Kuşkusuz, istihbarat faaliyetlerinin amacı, sadece her konuda bilgi edinme değil, tarihin akışını ‘fütürist’ bir bakışla izlemek ve geleceği okuyabilmektir. 21. yüzyılın ikinci çeyreğine doğru ilerlerken, Türk istihbaratına küresel stratejik etki kazandırılması için, hibrit savaş-hibrit istihbarat  ve sosyolojik istihbarat güdümleme ve bilgi çarpıtma çalışma metodolojisi teknikleri iyi analiz ve etüt edilmelidir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.