Gazeteci yazar Sayın Arslan Bulut’un 09 07 2024 tarihinde, tarafımca atılan bir twit paylaşımım üzerine ‘‘mesajımdan alıntılayarak’’ kaleme aldığı makalesindeki konuya açıklık getirmek üzere ‘‘milliyetçilik tanımına’’ dair yazı kaleme almak istedim.
Attığım twitte Fransız aday; ‘’Fransız olmak dokunulmaz bir siyasal sözleşmedir diyor.’’ doğru da söylüyor. Çünkü onların bir Atatürk’ü ve de 12 bin yıllık kesintisiz net bir kültürü yok. Bu yüzden kimliklerini yasaya bağlıyor.
Bize gelince Türk olmak değil ama Türk Milleti olmak kesinlikle yasaya bağlı bir tanım ve aynı kültürü, derdi, tasayı, emeği paylaşan herkes anayasaya göre Türk’tür. Bu durum Türk milleti olmayı ve özünde milliyetçi olmayı getiriyor. Fransız adayın da dediği gibi anayasal sözleşmeye bağlı olarak gelişiyor.
Ülkemiz dahil olmak üzere yaşanan tek sorun ‘‘Dünyanın’’ Türk bilincine dair bilgiye sahip olması ama bilince sahip olamamasıdır.
Aslında yirmi küsür yıldır savunduğum konu da tam anlamıyla buydu ki tamamen Nutuk’a ve anayasaya bağlı bir söylemdir.
Bu durumda karşımıza çıkan tek gerçeklik, tüm ülkelerin vatan severlik ve vatanın ortak çıkarlarına el birliği ile katılması, olarak ortaya çıkıyor. Elbette yurtta sulh olunca geriye Dünyada sulh olmak kalıyor. Bu da başka ülkelerin yaşam ve toprak hakkına karışmamayı getiriyor.
Unutulmaması gereken, Türk bilinci ile -Dünyaya örnek- olarak yazılan anayasamızın, tüm ülkeler için geçerli olduğudur. Yani bir gün herkes bu tanıma geçmek isteyecek ve herkes Türk bilincini kabul edecek demektir.
Beni tanıyanlar ve yazılarımı kesintisiz takip edenler zaten bu konuları ince ince ve çok hassas işlediğimi de bilir.
Bu durumda, Milliyetçilik tanım olarak;
Kadim Türk bilinci ile gelen Anayasal Milliyetçilik olarak tanımlanabilir.
Atatürk Milliyetçiliği ve birçok milliyetçi türevler ile oluşturulmak istenen önemli ayrıntı, özünde Türkler ve Türk olmayan unsurları bütünleştiren Anayasal Millet tanımı ile gelen milliyetçilik tanımıdır.
Atatürk'ün amacı; Günümüz Türkiye’si ‘misak-i milli’ sınırları içerinde kalan, ulusal ve savunulabilir sınırlar dahilinde, bir Türk ulus-devletini kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı. Atatürk milliyetçiliği din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelinde tanımlamıştır. Ortak mazi, lisan, ahlak, kültür ve hukuk Türk Milletini oluşturan temellerdir. Şahsen ben Atatürk’ün bize emanet ettiği tanımından başka bir tanıma bakmam ve savunmam. Çünkü yasal olan savunmam gereken ve sakınmam gereken konu sadece Anayasa da yazanlardır. Diğer kalan her şey ama her şey kültüre örf ve adete dair olan hemen hemen her şeydir ki onlarda önemlidir ama anayasa savunumu gerektirmeyeceğinden üzerinde durmam gereken konular değildir. Lakin birçok akademisyen bu konu üzerinde derin ve özel çalışmalar yapmaktadır.
Atatürkçülüğün en önemli ilkelerinden biri olan milliyetçiliktir. Bu ilke, Millî Mücadelenin doğuşunda ve başarıya ulaşmasında başlıca rolü oynamıştır; zira yeni kurulan devlet, artık milletler topluluğuna değil, sadece Türk unsuruna dayanıyordu, bu sebeple ulus devletti, milli bir devletti.
Atatürk'ün tanımladığı milliyetçilik anlayışı; din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını vatandaşlık ve üst kimlik değerlerine dayandıran, sivil milliyetçi bir vatanperverlik anlayışı idi. Bu mantık ise Anayasal değerlerde kurallar atına alınmış ve korunmuştur. Bu anlayış, akılcı ve insancıldır. Çünkü, kendilerini aynı milletin üyesi sayan kişilerin bir arada, aynı sınırlar içerisinde, bağımsız bir hayat sürmek ve teşkil ettikleri toplumu yüceltmek isteği, mutlak birlikten geçmekteydi. Tıpkı, kurtuluş savaşında olduğu gibi.
Bu nedenlere dayandırılan siyasi görüş, aynı zamanda, halkın en alttan, en üstte kadar yönetimde hak ve toprak sahibi olmasını, gelecek nesillerini güven içinde, ortak milli şuur ile var etmesine olanak tanıyordu. Ortak amaç, ortak kültür, ortak çaba ilkesi, birlik içinde büyümeyi vaat eden, ayrıştırmadan uzak, güven içinde var olmak demekti.
*Millet tarifinde hâkim olmuş iki görüş vardır. Bunlardan birincisi, objektif millet anlayışıdır. Bu görüşe göre; millet aynı ırktan gelen, aynı dili konuşan ve aynı dine inanan insanların meydana getirdiği topluluktur. İkinci görüş ise, subjektif veya kültürel millet anlayışıdır. Bu anlayışa göre ise; bir milletin meydana gelmesinde, ırk, dil veya din esas alınarak yapılan tanımlar eksiktir. Yani bir toplumdaki fertlerin arasında, kültür birliği, gönül birliği, ülkü birliği, birlikte yaşama ve ortak tarih şuurunun var olması gerekmektedir.
Atatürk’ün millet tanımı ise ikinci anlayış üzerine kurulmuş ve Anayasal bir form ile de taçlandırılmıştır. İşte Dünya’nın kıskandığı gerçeklikte tam olarak budur.
Türk bilinci ise, evrensel anlayış ile bin yıllar boyu devletler yönetmiştir. Bu bilinç bugün Türkiye sınırlarında yaşam bulan bir irade ile yaşatılmaktadır ve yaşatılmalıdır. Ulusalcı bakış açısile de diğer tüm devletler ile kültür ve kimlik bağı olsun ya da olmasın, siyasi, ticari, dil ve tarih ve hatta kültür zenginliğinin de içinde olduğu, yüksek bir medeni vasıf ile el birliği ya da iş birliği çatısı altına alarak, sulh olma çabası istenmiştir.
Egemenliği asla başka bir iradeye bırakmayan, mutlak millet bilinci ile inkılapların çatısında, sürekli ilerici bir anlayış ile halkın hakimiyetini var saymıştır. Ne bir düşünce ne bir ideoloji ne de bir inanç esası, insanın yaşam hakkının üzerinde tutulmamıştır. Tamamen realist, bilimin ve bilgeliğin ışığında, ‘halkın hakları halka teslim’ edilen anlayış birliğidir. Vatana ve halka hizmet bilincile yetiştirilmiş, eşsiz bilgeliğe sahip Türk ve Anadolu halkının, ayrım yapılmaksızın eşit yaşam haklarına sahip olması, kendini savunması ve koruması esas alınmıştır. Bu vasıflara sahip herkesin, aynı kültür birliği içinde Türk halkı olarak anmıştır.
Bu düşüncelerin, yıllar boyu uğradığı suikastlar ve itibarsızlaştırma neticesinde, etnik kökenler (sultacı ve emperyal iş birliğile) her alanda ve anlamda, ayrışmayı arzu etmiş ya da Avrupa’da ve orta doğuda olduğu gibi din/ırk birliği milliyetçiliğini ön safhaya getirmeyi amaç edinmiştir. Gelinen durum ile de bunun sonucunu yaşamaktayız.
Türklük bilincinden kasıt ile Atatürk milliyetçiliğini – anayasal hak bütünlüğü – millet bütünlüğü ilkesile özümser isek, Türk milletine armağan edilmiş olan, Türk devrimini, yaşatmak ve yaşatmak ancak kültüre çalışmak ile mümkün olacaktır.
O halde, Devrimi tamamlayacak kurumsal yapı oluşturulurken, Atatürk milliyetçiliği, kurum içerisinde tam ve yasal şeklile uygulanmalıdır.
Tarihi, insanlık tarihile başlamış olan Türklük bilincini taşıyan bireyler, anayasal Türklük tanımını korumalıdır. Milliyetçilik ilkesini istismar edenlere karşı mutlak tavır almalıdır. Milliyetçiliği, gerek kurum içerisinde ki anlam ve uygulama metotlarını öğrenerek, gerekse ulusal sorumluluk ve yükümlülüğünü taşıyarak, Türk’ün öncülüğünde insanlığı medeniyete kavuşturmak üzere bir sonraki yüzyıla taşımayı görev ve ödev edinerek, bu bağ ile köprü olmalıdır.
Türk milletini (tüm halkımız) ve Türklük bilincini, siyasete alet etmeden, şiddet ve saldırganlıktan ayrıştırılmış Milliyetçilik anlayışı, kurucu değerlerde ki yaşamın ta kendisi değil midir?
Bu anlayışın maksadı, Milli bütünlük yani Türk milletinin huzuru ve insanca yaşamı içindir. Bu kurucu bilinç doğru anlaşılmalıdır. Bunun bir ırk ayrımı olmadığı ve mutlak sosyolojik bir irade olduğu hali azimle ve halkın el birliği ile yaşatılmalıdır
Okunabilir Kaynaklar :
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/116524
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1680731
https://www.anayasa.gen.tr/millet.htm