Siyaset bilimcilerin üzerine günlerce konuşacağı; ancak benim birkaç satırla iktifa edeceğim bir meselenin sadece siyaset tarihimizi değil aynı zamanda ülkemizin istikbalini ilgilendirdiğini bilgilerinize sunmak isterim. Hemen her vatandaşın dilinden düşmeyen bir hakikat var: AK Parti çok değişti. Bu doğru; ancak neden değiştiği ve bu partinin özüne nasıl döneceği konusu kişiden kişiye farklılık gösteriyor. AK Parti genel merkezi bu süreçte ciddi bir rol üstlenmesi gerekirken sessiz kalıyor… 31 Mart seçimlerinin üzerinden aylar geçti; ama AK Parti’de zafer elde edilmiş gibi bir hava var. Teşkilat değişmedi. Bu durumda değişmesi gereken halk mı, diye sorası geliyor insanın…
3 KASIM 2002 RUHU KAYBOLDU
1980 Darbesi’nin sonrasında gerçekleşen 28 Şubat Post-modern Darbesi’nin getirdiği yıkım sürecinde filizlenen AK Parti’nin; mazlumların ve mağdur halkın sesi olması üzerine kamuoyu nezdinde meşruiyet elde etmesi, Türk siyasal hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Hiçbir parti bu denli iktidarda kalmadı. Peki, AK Parti’yi başarılı kılan faktörler ne idi: ordunun siyasette belirleyici olduğu yıllarda iktidardaki siyasi partilerin önemli bir kısmının önceliği ve destekçisi asker oldu. Halka dayalı olmayan hükümetlerin, halk nezdinde de bir karşılığı yoktu. Ne zaman ki halkı önemseyen ve halka öncelik veren partiler, siyaset arenasına dahil olduysa halkın teveccühüne mazhar oldular: Demokrat Parti, Anavatan Partisi ve AK Parti… Bu partilerin önemli bir özelliği ise koalisyon hükümetlerine dahil olmadan tek başlarına iktidar olabilme başarısını gösterdiler. Neden? Çünkü halkın sesi, hakkın sesi oldular. Bugün AK Parti, kuruluş ilkelerinden uzaklaştı. Parti kurmaylarına tarihi bir sorumluluk düşüyor. Bu nedenle AK Parti genel merkez yöneticileri tebdil-i kıyafetle vatandaşların arasına karışmalı ve halkta karşılığı olan, milletle iç içe bulunan kişileri başkanlık makamına tayin etmeli. Halka hizmeti hakka hizmet olarak gören idarecileri göreve getirmeli. Genel merkezde eşi dostu yahut referansı olan kişiler, seçildiği zaman halka hizmet etmeyi düstur edinmek yerine makamı, tuzu kuru zümreye hizmet edebilmek maksadıyla bir araç olarak görüyor.
AK PARTİ ÇOK DEĞİŞTİ
Partinin kuruluş kodlarından uzaklaşması başta AK Partili yetkililer olmak üzere birçok siyaset bilimci açısından ‘’mental yorgunluk, metal yorgunluk’’ şeklinde tanımlandı. Öyle değil. AK Parti zafer sarhoşu oldu, hatta şımardı. Zaman zaman halka karşı geldi. AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda yönetici, vekil ve bakan olarak atadığı isimlerin çok büyük bir kısmı halktan uzak durdu. Daha doğrusu halk ile barışık olmadılar. Dolayısıyla son yerel seçimlerde halkın takdiriyle büyük bir yenilgi aldılar. Esasında AK Parti 2018 yılından sonra tek başına iktidar olamadı. Koalisyon hükümetiyle yönetiliyoruz bir nevi. Nasıl? MHP olmasa AK Parti seçimi kazanamazdı da ondan. Yanlış mı? Daha önce seçimi kaybetme endişesi taşımayan AK Parti’nin son yıllarda korkulara kapılması, boşuna değil. Gün geçtikçe kan kaybediyor. Üstelik siyaset, ekonomi ve adalet alanında radikal kararlar alarak halkın tepkisini çekiyorlar. Önümüzdeki dönemlerde MHP’nin AK Parti’ye olan desteği yetersiz kalabilir ve AK Parti farklı partilerle ittifak kurmaya ihtiyaç duyabilir. Acaba bunu karşılamaya ve MHP’yi memnun etmeye hazır bir siyasi parti kaldı mı?
KURTULUŞ İÇİN, AK PARTİ’NİN FORMÜLÜ NE OLMALI
Bu sorunun yanıtı 2002 ruhunda gizli. Halka dayanmak ve halkın teveccühüne mazhar olan isimlerle yola devam etmek hayati derecede önemli. Halkın arzu ettiği yönetici profiline uygun atamalar yapılmasıyla işe başlanabilir. İl ve ilçe teşkilatları bu minvalde reforma tabi tutulabilir. Kapısına gelen vatandaşa tepeden bakan ve ‘’bugün git yarın gel’’ cümlesi ağzından düşmeyen bir avuç elitin partiden uzaklaştırılması olmazsa olmaz. Merkez teşkilatı baştan sona değişmeli; çünkü taşra teşkilatının başarısızlığından merkez teşkilatı sorumlu. Hemen hepsi kapı dışarı edilmeli. Toplumsal beklentilerin karşılanması için ciddi reformlar ve çalışmalar başlatılmalı. Ekonomideki tedbirler ve kemer sıkma politikalarından halk muaf tutulmalı. AK Parti’nin 2002 yılı öncesindeki hükümetlerin düştüğü hataya düşmüş olması, ‘’kaderin cilvesi’’ değil mi? Kınadıkları, başlarına geldi. Sayın Mehmet Şimşek’in bir dönem Amerika’dan getirilen Kemal Derviş’ten bir farkı olmalı. Ekonomideki hataların faturası halka kesilmemeli. Zamlar, yeni vergiler ve mevcut vergilerdeki artışlar… Ekonomiyi yönetenler, faturanın bedelini ödemeli. Halk değil!
KAMU KURUMLARI, AKRABALARA PEŞKEŞ ÇEKİLMEMELİ
Toplumda karşılığı bulunmayan bir avuç elitin, il teşkilatlarında görevlendirilmeleri ne mi doğuruyor? Çoğu zaman resmi müesseselerde ve dairelerde iş-ihale takibinde bulunuyorlar. O yetmezmiş gibi akrabalarını çeşitli kurumlara yönetici-yardımcı olarak atıyorlar. Başkanın etrafında kümelenen bazı kişilerin hayatlarındaki değişim, şok edici. Bir dönem hamallık yapan ve motosikletle işe gidenler, Mersin’de ultra zenginler grubuna katılıp işadamı etiketi alabiliyorlar. İdarecilerin bir kısmı ya bir grubun ya da bir cemaatin adamı… Liyakat-ehliyet adına bir şey yok… Kamu kurumlarına atanan bazı kişilerin ‘’X’’ cemaat referanslı olmaları dikkatlerden kaçmıyor. Büyük bir saltanat düzeni kuruyorlar. Parti yöneticileri yahut onlara yakın isimler herhangi bir donanıma sahip olmadan müdürlük makamına layık görülebiliyorlar. Yandaşlık, tarafgirlik saikiyle yer bulanlar da mevcut… Vatandaşların ekonomik anlamda gelişebilmesi için herhangi bir il başkanının yahut parti teşkilatının savunucusu olmaları mı gerekiyor? Bu kokuşmuşlukla daha nereye kadar devam edilecek! Onun için hemen bugün, zihni bir değişim şart. AK Parti değişmezse, iktidardan olur.