Felsefesi var bu dünyanın Ey Dost!
Yaya kaldım dersin rüzgâr ilerletir, susuz kaldım dersin yağmur doyurur. Sen ver aklını olmazların oluruna… Bir bakmışsın ki yaşam kutsamış varlığını ve doymuşsun yaşamına.
Ne iyidir insan aklının felsefe yapabiliyor olması, soruların inci diziliminden hakikate ulaşması… Ölümü bile merak eden insan oğlu nihayetinde yaşamı nasıl kutsamalı?
Sahi ölümün güzelliği fikir yaşayınca mı olur?
Fikrin güzelliği ölümün kahramanlığıyla mı ölçülür?
Hayat sadece iki seçenekle mi sınar insanı?
Siyaseti servet sananların acımasız dünyasına bağlı insan bunları nasıl anlamalı?
Güçsüz İyinin ve Güçlü Kötünün Tanrı adın kullanılarak yaşaması ve yaşatması dışında, İyi Güçlüye başka bir şans vermek mümkün mü diye bakılmalı!
Mesela iyi iyi ile yarışsa, iyi güçlü olur muydu diye sorulmalı!
Evrenin ve yıldızların matematiği hatta insanın dahi mimari tasarımı birbirleri içinde güzellikler ile yarışırken, doğanın her detayı birbirleri arasında uyum içinde büyürken, spor dalında aynı kuralların eşit şartlara bağlandığı gerçeklikte kişiler, en iyisi ile en doğru zamanda mükemmeli ararken, bilim kendi içinde insanlığa en faydalı olanı bulmak adına zamanla yarışırken, bugün her şey ama her şey, güçsüz iyi ve güçlü kötü arasında ilerlemeyi durduran bir çizgide hepimizi yok etmekte. Bugün ölüm, dahi iyi olanla kötü olan arasında ki kahramanlık hikayelerinin içinde kısır döngüde yaşamakla yarışmakta, ne yazık ki en çok öldüren mi kahraman en çok yaşatan mı kahraman sorusuna anlam aranmakta… Günümüzde ölüm şekillerinin Tanrıyı dahi küstürdüğü bu olgunsuzluk seviyesine dur demek varken günümüzün ölüm magazinine herkes bayrak tutmakta.
Yeterince kan döküldü demişti Gazi Atamız…Nereden bakmaya başlamalı diye soranlar olmalı bu zamanda.
Mesela bir felsefe başlatılmalı. Öyle bilinen tarzda da değil hani. O felsefe başlarken dağlar taşlar inlemeli. Her şeyin ama her şeyin felsefesine en baştan başlanmalı. Her şeye başka bir şans daha verilmesi mümkün kılınmalı.
Fikir, ölümlerle değil de yaşamları kutsayarak bezenmeli, insanlık artık fikirlerin özgürlüğüne düşmanlık besleyenleri lanetlemeli!
Ya özgürlük?
Öz-Gürlük kelimesi bile kendini ifade ederken özünü gürleştirmekle başlar. İnsanlık bu kelimenin felsefesini bile yapmaktan nasıl bu kadar aciz kaldı soranlar olmalı. İnsan dediğimiz ırk, yaşamak sanatını sergilediği her anda, özde olanı hür ve gür bırakmayı arzulayıp ve bu uğurda canlarını egemen olmaya adamışken, bu hakikatten uzaklaşıp, bir esaretten başka bir esarete geçişin adını özgürlük zanneder haldeki aşağı duruma nasıl geldi sorusu için cevaplara ulaşılmalı.
İnsan ırkı kime esir oldu da esaretinin farkına varmakta bu kadar güçsüz ve korkak hale geldi?
İnsanın özü gürleşecek yaşam serbestliğini ne zaman kaybetti? Ve bir daha ne zaman bulacak? Özün gürleşmesi kimi neden bu kadar rahatsız etti diye sorulmalı, cevap aranmalı, hayatlar adanmalı, çözüm bulunmalı!
Bir başka bakış açısı ile mesela kimler yok olduğunda insan var olabilir denmeli.
Ben bu soruları uzun yıllar önce sordum ve çıkış kaidemde elime aldığım en son eser ise Nutuk oldu. Israrla tavsiye ettiğim bu şaheser, her insanın özünü gür ve hür hissetmesinin çıkış noktası olmalıdır derim.
Türklerin Türkiye’si ve Türklük, bize kimlerin yok olup, kimlerin var olacağının anlatıldığı bir bilinç yükselmesidir. En azından ben, tüm tarihi olaylardan gelen anlatımlarla bize ulaşan ve analiz ve sentezlerden kavramamıza çabalanan, her çağda yaratılan sonsuz akıldan bunu anlıyorum.
Türklük Bilincini an be an insanı çağ ve çağ ötesinden de öteye vardıran, medeniyetler üzerine çıkarak gah yer yüzünden gah gök yüzünden anlatılan metaforlarla disipline edilen hikayelerin yol göstericiliğinde, tarihe atılan devrimsel, mutlak ilerici akılla 127 devlet 18 imparatorluk kurarak bugüne ulaşan, ödev ve kaidelerle önce Türk insanına sonra tüm bir insanlığa eser olarak bırakılan, her bir çağın bir sonraki çağa öncü edildiği, insanın ulaşması gereken medeniyet hedefi ve amacının olgunluk seviyesinde var edilerek nesillerin her an amaca hazır edildiği bir rejim olarak adlandırıyorum Türklüğü(mü)!
Peki Türklüğünüzden siz ne anlıyorsunuz?
Irk mı?
Topluluk mu?
Yaşam şekli mi?
Yoksa kavramak hali mi?
Ben Türklüğün kavramak hali olduğuna, fikrin yaşamımızdaki aidiyeti benimseyerek, yaşatılması gerekliliğine inanıyorum. 25 yıldır üzerine çalıştığım bu şaheser fikrin bilinen onikibin yıllık hali bana kavramam gerekenlerin olduğunu fısıldıyor.
Gerçek olanın taklit edilemez bir hali vardır derler.
Ben Türklük fikrine insanın yaşamak fikrinin şaheseri demeyi uygun buluyorum. Dünyanın ısrarla savaşlardan beslendiği, nefret ve kana doymadığı bu düzende Türklük en nihayetinde taklit edilemez bir insani hakikate ulaşıyor.
Ve nihayetinde… Bu öz, Dosta Mehdi Düşmana Deccal olacak bir hakikate varıyor!
Peki düşmanı yeterince tanıyabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Artık ve gerçek manada düşmanı çalışmanın ve Türk zekâsı ile bu kısır döngüden akıl yoluna ulaş fikrine çıkmanın vakti gelmedi mi? Ne dersiniz?
Ben o vaktin geldiğine inanıyorum.
Tüm kurucu değerlerimize ve sonsuzluğun eseri olan Türk idrakine saygılarımla…
Muazzez İlmiye Çığ anısına…
Amaçta ve gelecekte buluşmak dileğiyle…