Muhteşem mi bilmem ama sürecin beklenen Yüzyıl olduğu bir gerçek. Bugün Özgür Özel şu sözleri sarf etmiş:
"Biz meydana inelim rejim zaten değişecek. Bir milyon kişi inip de erken seçim mitingi yaptığında o sandığı bizden kaçıramazlar."
Sayın Özel, rejime düşmanlık etmek, vatana düşmanlık etmektir. Siz muhalefet olmayı ihanetle karıştırmış oluyorsunuz.
Türk atasözü der ki; Dost teklif eder düşman ısrar edermiş. Sizin bu ısrarınız Hüdapar gibi şeriatta ısrar eden Akp gibi Arap baharına hizmette ısrar eden, Mhp gibi aşkınları sempati ile karşılamakta ısrar eden, Pkk gibi toprak istilası bekleyen ve bu uğurda terör örgütü kuran ve sizin gibi azgın ay pardon aşkın demokrasi hakkı adı altında görece Batılı hukuku arkanıza alarak bu topraklarda ısrarla bize dayattığınız ve içinde şiddetli tehdidi ekleyerek rejim düşmanlığı etmeniz de, tüm partilerde olacağı gibi, anayasal hakkınızı elinizden almanın başlıca sebeplerinden biri olarak karşınıza çıkacaktır.
Unutmayın hukuk er geç işler!
Gel gelelim bu aşkınlığınızın kaynağı elbette akıl hocalarınızın küreselci olmasıdır.
Kurucu meclisi yok sayan bir sistemin varlığına arkanızı dayayarak algınız görece desteğin bir gün size düşmanlık etmesi de muhtemel. Tarih bu gibi durumların izleriyle dolup taşmakta.
Dünya ve Ülke gündemi dahil, Muhalefetin Muhalefeti, İktidarın İktidarına tanık olduğumuz bugünlerde, sandıkta yapamadığımızı sokakta yaparız düşüncesi ile yola çıkma niyeti taşıyanların düşünmesi gereken, savaşın geçtiğimiz yüzyıllardan kalma eski Dünya anlayışı olduğu ve sokakta ÜLKE kurulamayacağı gerçeğinin kavranmasıdır.
Ya bu işleri bilimle, akılla, siyasetle, hukukla çözmeyi anlayacağız ya da bu Ülkeyi hak etmediğimizi kabul edip Atatürk’ten özür dileyerek beyin ölümlerimizi gerçekleştireceğiz.
Hukuk ve Akıl ile savaşacağım diyorsanız yazıyı okumaya devam edebilirsiniz.
Kaos; hangi soğuk yüzü ile olursa olsun dur denmesi gereken bir gerçektir ve her anlamda ülke ilerlemesini durduran büyük bir ihanetin de baş mimarıdır.
Geçici olağan dışı haller hariç bilinçli ya da yönetim zafiyetinden oluşan kaoslar, zekanın olmadığı yerde yaşanan ülke gündemleridir. Ülke parlamento ve yönetimlerinin (kişi, grup ya da fikirlerin) anlaşma yöntemi olarak ‘halk unsuruna dair bilimsel insani zekâ’ ile var edilemediği sistemlerde ‘‘Halk’’ suni değerlerle oyalandıklarını ve çağımız gereği artık bu gerici unsurların girdabında debelendiklerini görmesi ve aksi haline yönetim hakkı vermemesi gerekliği kaos bitişinin ilk adımı olacaktır.
İkinci adım olan Devlet kültüründe ise üstün niteliklerle donamış Anayasamız gereği sadece ve sadece hukuki içeriği liyakat ile ayrıntısı dahi tescil edilmiş kurum yöneticileri, etnik unsurlar gözetilmiş biçemlerde seçilmiş kamutay sistemi ve cumhuriyet değerleri kabul görmüş millet unsurunun var edilmişlik oranında ancak bu kısır döngüden kurtulmanın mümkün olduğu anlaşılmalıdır.
İktidar ya da muhalefet, dernek ya da federasyon, kurum ya da işletme, halk ya da diğer tüm unsurlar fark etmeksizin yapılan tüm siyasetin niteliğinde karalama, yanlı bakış, çıkar ilişkisi, suçlama, hukuksuz yaptırımlar ile gerçek dışı ve dış unsurlu alanlardan beslenen tüm oyunların ayrımı mantık-akıl-sorgu ve hesap sorma/verme alanlarında var edilmelidir. Aksi hali hem Devletiyle Millet olamamış hem de Milletiyle Devlet olamamış bir izlenimle, makul zekâ ortalamasının düştüğü ve değerlerin yok sayıldığı bir topluluk izlenimi bırakmanın yanında, bu erdemsizlik Ülke ekonomisine, tanıtımına, itibarına, halkın iyi niyetine, huzuruna ve geleceğine vurulan gölge darbeler olarak önümüze çıkmaktadır.
Bu durumlara istemsizce çanak tutanlar ya da sessiz/ eylemsiz kalanlarda, er ya da geç, vatana sahip çıkmak yerine, zarar vermek niyet gerçeğinde hesap vereceklerdir. İtibar suikastına bilinçli katkı sağlayanlar ve zemin hazırlayanlar ise açığa çıksalar dahi hesap vermeme durumları kaçış sistemleri olan -hukuken ya da sistem kayırmacılığı nezdinde- taahhüt altında olacaktır. Bu arkın suyunu kesmedikçe, onlar gün be gün tüm ülke yok edilene kadar devam edeceklerdir.
Her halükârda, kendi içimizde olan ve milletine, toplumuna, yurttaşlığının gücüne inanmayanlar, iyi niyetli olsalar dahi halkı aptal görerek ülke genelini itibarsızlaştırma çabasında olanlar, Ülke ekonomimizi, yıpratmaya ve zedelemeye karşı tutundukları tavır gereği yurt içi ve dışı yatırımcıları, gençlerimizi, girişimcilerimizi, iş insanlarımızı, bilim insanlarımızı en çokta ebeveynlerimizi korkutarak ‘ülke elden gidiyor, satın, savın, gidin’ naraları ile ülkemizi boşaltmaya, kendilerine yer açmaya, zihin göçü ile bizleri güçsüzleştirmeye, ülkeye ve milletimize olan inancı zedelemeye çalışarak başka bir anlamda en büyük ihaneti af edilmeyecek derece de yapmakta ve duruma çanak tutanlar ise süreci hızlandırmaktadır.
Siyasi rekabet ile ülkeye zarar verebilecek eylemler arasındaki ince çizgi, birçok ülkede hapis cezasını gerektiren, yüksek yasal suçlardır. Halkın, anayasal haklarını çalışması mutlak amaç olmalıdır. Hukuku kullanabilmek becerisi çağdaş Ülkelerde en büyük akıl oyunudur.
Siyaset yapacağım derken halkı sivil itaatsizliğe ve kısaca isyana davet etmek ise vatana ihanetin en gerici olanıdır. Bu suçu işleyen eski ya da yeni Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan ya da Eski bir Genel Kurmay Başkanı ve eski bir Savunma bakanı dahi olsa suçtur ve umarsız bir hatanın sebebi olacaktır.
Bu olağan dışı günlerde bizim ülkemiz adına yaşanan en trajik durum ise; Ülke bitti, batıyor düşüncesi ile gidecek ülke arayacak kadar korkutulmuş, yıpratılmış ya da umutsuzluğa terk edilmiş insanlarımızın olmasıdır. Böylesi dönemlerde diyecek tek bir şey var sanırım:
Keşke ATATÜRK’ü kavramış olsaydınız!
Onlar bıkmadan, usanmadan, silah sıkmadan ülke aklını almanın tüm yollarını her daim deneyeceklerdir. Bize düşen ise Ulus aklının yaşatılması, halkın kendine özgü siyasetinin mutlak var edilmesi ve büyük bir akılla yapılan Anayasamızın korunur ve kollanır olması durumunda bu arkın suyu sonsuza dek kesilmiş olacaktır.
Cehaletle EMPERYALİST kara sisteme hizmet vermek, sessiz ya da eylemsiz kalmanın yanında bir diğer ACI ihanet unsuru ise VATANI TERK ETMEK.
Gidenin elbette yolu açık olsun, kaza bela görmesin ama bilin ki siz giderken burası ana ocağınızdı. Pişman olur da dönerseniz, bu topraklar sizleri ‘baba ocağı’ olarak mutlak hizmet şartı ile tekrar kucaklayacaktır. Ne zaman başınız sıkışırsa, ülkemize sadece hizmet etmek için ve toplumsal birlik bilinci ile geri dönebilirsiniz.
Yeri gelmişken... Ülkece kavranması gereken çok önemli diğer konuyu da eklemek isterim.
Ulus ya da Millet çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluktur. Milleti, etnik gruptan ayıran şey ise; daha politik olmasıdır. Bu politikanın bir parçası olmamak kuruluş ve kurtuluş değerlerimizce bu ülkenin bir parçası olmamak demektir. Millet politiğini kabul etmeyen insan hallerinde vatandaşlık bağı zaten kopmuş olacağından kabul etmeyen için gitmeyi tercih etmek kendi adına en akıllıca olacağı da kesindir.
Bizler uzun yüzyıllar boyu, politik ve de etnik olarak birlik içinde olmuş Atalarımızın ad’ına Türk milleti dediği, bilimsel akıl yolunda birleşmekte birbirimize söz vermiş ve bu güven ile akrabalık bağları kurmuş ve bunu benimsemiş erdemli insanlar birliğiyiz.
Günümüzde bu sözlerin anlamı toplumca sınanır iken, nasıl davranacağımıza karar vermek ve taleplerimizi, yeni yüzyıla göre tekrar şekillendirmek için biraz daha dik ivme alan düşünce zamanlarının içinde olduğumuz kanaatindeyim.
Son olarak ezber edilmelidir ki, Ülke parlamentosu, sıra ile elden geçirilecek, azınlık ya da çoğunluk hakkının zenginleştiği bir yer olmadığı gibi, bu mantıkta bakılacak basit bir kurum ya da şirket bakış açısı ile yaşanacak bir Devlet ahlakı asla değildir ve olmayacaktır.
Ve bu yazının tüm gerçeklerine sahip çıkmayan bir millet -millet, illiyet ve mülk- bağından kopmuş, kopacak ve koparılacak demektir!
Yüksek Türk Milleti şuuruna Saygılarımla;
Simge ERCİYAS – Hür Düşünce Hareketi Genel Başkan Yardımcısı