Söze öncelikle Kayyım yasasının anlaşılmasıyla başlamak gerekli elbette ama Kayyım atanmasından çok daha derin sonuçlara varacak bir olay twiter space odalarında yaşandı. Kayyım konusu, yasayı bilmeyen ya da bilerek saptıranlar, online kanallarda ve yine sözde/spekülatif hesap sahiplerinin önderliğinde, kitlesel harekete dönüştürülmeye çalışıldı ve çalışılmakta.
Sevgili gençler; önce yasayı ve yasanın tarihçesini ‘‘uygulayan yönetimin liyakatini’’ ve durumun kötüye kullanılması halinde sonucunun nerelere varacağını bilmek gerekli. Konunun Cumhuriyet edinimlerinden çıkıp, Arap sistemlerine devşirilmesine müsaade etmeyin, alet olmayın ve egemenliğinizi ve dahi sakin aklınızı elden bırakmayın.
Birçok kesimin gerek bilerek gerekse bilmeyerek, düşürüldüğü durumu ve halkın büyük manipülasyonla, kötümser amaçların içine çekilmeye çalışıldığı ortada. Sistemin büyük karanlığının, farkına varmadıkça, konu ne olursa olsun o karanlığa mahkûm olacağımız kesin. Her kanun, her yasa, her konu emperyalizmin azılı dişlerine takılacak bir av gibidir. En sevdikleri av ise kitlesel götürüsü olanlardır.
En basiti ise bize faydalı olan olayların kötüye evrilmesiyle, yavaş yavaş yok olacağımız, doğru yaptığımızı sanırken yanlışa sürüklenerek, hızlı ve duygusal geçişlerin düşünülmemiş sonuçlarıyla ve istemeden de olsa kötüye hizmet etmemizle yüzleşecek olmamızdır.
İnsanın var oluşsal en büyük erdemi sakinlikle aklını kullanmasıdır.
Unutulmamalıdır ki, Kayyım yasası çok eski bir Arap geleneğidir. Gereğinden fazla hatta olduk olmadık kayyım normalleşmesi, alternatif hukuki kanunlarla sorunun çözülmek istenmemesi, iç işleri bakanlığının, yerel yönetimlere müdahalesinin akıl ile yapılamaması/yapılmaması, en son çare olacak olan kayyımın ilk çare olarak görülmesi hem yönetilemediğimizin kanıtıdır hem de yönetim zafiyetidir. İlk çare olarak yapılan bu yasa Cumhuriyet karşıtı bir eylem olmakla beraber bizatihi krallık ego manyasına geçişin ayak izleridir. İlk çare olarak tercih edilen kayyım yasasının, gerekli siyasi hamlelerle tersi halde yapılıyor olmasının, terörün mecliste engellenememesinin yanında bir de agresif politikalarla alevlendirilmesi, halkın iradesine müdahale olduğu gibi liyakatli de görünmemektedir. Bu gibi siyasi ve yönetimsel zafiyetlerle bugün hukuk elden gider yarın ise darbelerle ohal hallerinde ülke elden gider diyeceğimiz sonuçlar yaşanabilir.
Elbette halkın iradesine müdahale edilemez lakin suç unsuru kanıtlanmamışsa ve keyfi değilse, her durumda yasal yaptırım uygulanmalıdır. Lakin hukuk uygulamalarının da uygulanma hali vardır ve mutlaka esasa uygun tavır alınmalıdır. Bu konuya yazının sonunda değineceğim.
Kayyım Yasası
‘‘15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ gerçekleştirilen darbe girişimi sonrası 1 Eylül 2016 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 674 sayılı KHK ile Olağanüstü Hal döneminde belediyeler ile ilgili önemli düzenlemeler yapılmıştır.
Bu dönemde özellikle PKK-KCK-YPG-YPJ-PYD-FETÖ gibi terör örgütü ile iltisaki ve irtibatı bulunan belediyelere kayyum atanması uygulaması getirilmiştir.
Süreç içerisinde de kayyum uygulamasının keyfi ve belediyeleri işlevsiz hale getiren bir uygulama olmadığı görülerek; kayyumluğun kamu kaynaklarını vatandaşların kullanımına açan, teröre aktarılan mali kaynakları kesen ve terör örgütünün etkinliğini ortadan kaldırarak bölgedeki yatırımları arttıran bir uygulama olarak önemli bir misyon üstlendiği görülmektedir.’’
Kayyum uygulaması, belediyeler tarafından halk hizmetine dayanan kamu görevlerini ve kamu mal ve parasını çıkar gruplarına ya da belli amaç adına grup/örgüt/tarikat gibi yasa dışı alanlara aktarması durumlarında devreye giren ve atanmış memurun hizmetin aksamamasına dayandırıldığı, kurum yöneticisinin suç isnadı akabinde hemen seçim bölgesinin gerekli seçim çalışmasına başlamasına kadar geçen süreyi doldurması mantığına dayanır. Yönetimsel konu -2016 da aktif edilen yasaya göre; özellikle teröre yaslanmışsa, elbette kanıtlanır ve açıklayıcı nedenlerle hizmetin akışının bozulmamasında önemli bir rol oynamak üzere halkın çıkarına kullanılmalıdır.
Buraya kadar hukuktan yana sorun olmamakla beraber soruna konu olan durum sadece uygulama ve suç unsuru oluşturan durumların halka açıklanmaması ve liyakat sorunu düşündürmesinden kaynaklanmakta olduğu gibi ayrıca yapılış şeklinde ki sorunlar nedeniyle terör örgütüne dram yaratacak hikayeler yaratmaktadır.
Şirketlerde uygulanan unsurlar kadar belirli olabilecek argümanlar ortaya konduğu takdirde bu durumun ''karşı/sözde mağdur tarafın'' propaganda yapmasına fırsat yaratmamasına neden olacaktır. Lakin süreç öyle aymaz halde yapılmaktadır ki, fayda zarara/hukuk hukuksuzluğa/amaç amaçsızlığa dönmektedir.
En nihayetinde süreç Devlet aklı ile değil, siyasal rant haline döndürülmekte olup, halkın edinimlerini elinden almakla beraber, ayrışmanın ve terör unsurlarının da elini rahatlatmaya sebep olmaktadır.
Yine ve yeniden hukuk her halile saptırılmakta ve terör unsurları hukuk kanalı ile mağduriyetten yasallığa aktarılarak sözde haklı edinimlerle aklanmaktadır. ‘‘Parayı aklama aklı terörü aklama aklı ile eş zamanlı yürütülmekte’’ izlenimleri, halk tarafından görünen değerler olmakla beraber, sınırı aşan sözde siyasi demokrasi -her halile- milletin sabrını taşıran durumlara dayanmaktadır/dayanmıştır.
Yönetimler sadece ve sadece ülke huzuru/kalkınmasının taahhüttü/daha iyi yöneteceğim aklı ile yürütülmeli iken bunu yapamayan yönetimlerin Türkiye Cumhuriyeti Laik ve sosyal hukuk kavramında Cumhuriyetin halkın yönetenini seçerek kalkınmasında ki ANAYASAL maddesine bizzat muhalefet etmektedir. Anayasaya muhalefet halka muhalefettir.
Anayasaya uymamak halkın birleşen unsurlarına düşmanlıktır.
Hukuku saptırmak, düşman ile silahlı mücadelenin aynılığından başka bir durum değildir.
TBMM eli ile halka yaşatılan tek durum MECLİSİN HALKLA savaşmasından başka bir düşünce yaratmamaktadır.
Bu durumlardan derhal dönülmeli ve halkın sabrı ve itikadı daha fazla zorlanmamalıdır.