Elbette her yazıda çıkış noktamızın Mustafa Kemal bilinci olduğunu ve bu bilincin ise mutlak Türk bilinci olduğunu defalarca söylemişimdir…
Keza pencerenizin manzarası Mustafa Kemal ise, zaten Türk bakış açısını da kazanmışsınız demektir. Ve konu Mustafa Kemal olduğunda varım noktası askerlik sanatının deha ile birleşerek nerelere varacağının da kanıtıdır. Yani iyi bir asker, ordusuyla bir medeniyet yaratabilir ve halkı da ordu bilinçli ise başarı kaçınılmazdır. Ayrıca, Türk askeri dehası Dünyanın bilinen en makul zekasıdır.
Bu gerçeklikte yazıma birkaç ifade ve kavram kargaşasından kurtularak başlamayı arzu ettim.
İlk olarak ‘’askerlik ölme değil, ölmeme sanatıdır’’ ifadesi…
Neden öldürme sanatı değil de ölmeme sanatıdır?
Bu ifadede geçen ölmeden öldürme kavramı insanlık dışı gibi duruyor ki zaten kavram dışılık Türk askerinin de felsefesi değil. Çünkü her kavramsal algıda matematik yani bilim vardır. Elbette Türk askeri öldürmez demiyorum. Fiili savaş ortamında öldürmenin de onuru var diyorum.
Ve yine sanırım Ölmezsen öldürmüşsün demektir aklının yumuşakçasından yola çıkıyorum. Keza savaşların uzlaşısı en imkansıza düşen haller dışında çok azı kanlıdır ve en iyi savaşlar akılla kazanılmıştır. Düşmanı yaşatırsan uzun süre bakmak zorunda kalırsın felsefesini de içine katacak olursak ölüm, ölüme benzer kötü düşünce/fikir ölümleriyle de akılcı gerçeklikte yaşatılabilir elbette.
Yeni dönem askerlik, teknolojinin yanında, deniz ve akıl savaşları olarak ta karşımıza çıkmakta. O vakit askerliğin dinamiklerini gözden geçirmek ve Türk zekasının layık olduğu en üst deha seviyesine çıkarmanın da vakti geldi de geçiyor gibi…
Bedeni yaşamak ki yaşam onurlansın! İyi Fikri yaşat ki insan şahlansın!
Türk insanı, Şanlı Türk askeri ve polisi hatta askeri akademik ordusu ile siyasi ihtiras savaşlarına girmemelidir.
İkincil olarak, Türk için asker ve polis olabilmek halkın ta kendisinden doğan yani kendiliğinden olan organik bir yapıdır. Amaç kendini savunmak ve korumak olduğundan kendine Merhamet öncelikli ilkedir. Yüzyıllar boyu başat olan bu felsefeden doğan fikir, kurduğu devletin bizatihi savunucusu, koruyucusu ve kollayıcısı olma erdemindeki emirde gizlidir. Ulus, Millet ve Yurttaşlık üçlemesinden gelen ülkü, mutlak olan siyaset üstü ülküdür.
Kendinden olan bir yaşam içinde halkı ile var olmuş gaye tekelinde Hükümranlık, Türk’ün ülküsü değildir gerçeği benimsenmelidir! Çünkü Türk sadece kendi egemenliğinin gerçeğinde rahat edeceğini bildiğinden amacı sadece kendi özgür alanıdır. Türk’ün özgür alanına katılarak el birliği katanlar ise politik Türk Milletinden olan ilkedar yurttaşlık unsurudur.
İnsanlık barışı adına yapılan siyasi uzlaşmalar, insanlık adına yaşayan akıl, faziletlilerin işidir. Bu fazilet ancak ve ancak Türk milletlerinde ve halklarında mevcudiyeti ile vücut bulmuştur.
Bu faziletten ve siyasi erdem akıldan eser yoksa ve mutlak barış bahsedilen ülkü bilincini taşımıyorsa; askeri ve halkı kişisel hedef ve amaçları ile savaşa sürüklemekte çekinmeyenler ile yüzleşmemiz kaçınılmaz olacaktır. Bu felsefe dışılık Batılı Doğuluların/Doğulu Batılıların benzer ihtiraslarında yaşam buldurulmaya ve kullanılmaya çalışılacakta demektir. Keza Dünya savaşlarının her bir unsurunda Türk’ün tehdit edilerek işin içine sokulmasında ki stratejik amaçta budur.
Kinine nefer takanlar, taraf ve bölücülük çıkmazına sürüklenen gerçeklik ile yüzleşirler.
Kin önce kendini böler ve tarafını kazanır, sonra emperyal hat için olanı peşinde sürükleyerek legal olmaya çalışır. Kazanır da… Ama kazanan asla Türk ülküsü olmaz. Çünkü Türk’ün ülküsü bu olamaz. Bu durum Türk’ün sentezlendiğine dair küçük düşürücü bir gericilik yaşatır. Hakikatli bir Türk asla bir senteze ait olamaz/olamaz… Türk’ün Teklik unsuru el birliğini doğurabilir ama asla sentez unsuruna dönüşemez. Dönüşen her konu, grup ya da kişi ülküden çıkmış demektir.
Sentez manada ülküsüzler, hukuku ve seçilmişliğini kullananlar, maniple ettiği kitlesi ile gücünü de halktan aldığını iddia ederek tam yetki alana kadar durmazlar.
Üçüncül olarak, NUTUK bu zamanlarda yapılması gerekeni net bir biçimde açıklamıştır. Türk ülküsü binlerle yıldır aynı davada yaşam bulmuştur. Bunun hatırlatılması şart ve elzemdir. Türk insanı ve Türk askeri ülkü, ilke ve savındaki savaşta uyanık olmalıdır!
Hattı müdafaa akılcı barış ile sath-ı müdafaa akılcı töre ile ilerlemelidir.
Bu denklemde yetisi olmayanın siyaseti kabul edilmez ve Türk, bu kabul edilmezin hayatına kendini teslim etmeyi ölüme benzetmelidir.
Bu zekâ, duygu, his, akıl ve bilinç Türk halkında mevcuttur. Bunu tarih defaten kanıtlamıştır ve bir kez daha kanıtlamakta çekincesi olmayacaktır.
Son olarak, Askeri zamanlama, zekâ ve yeri gelmişlik söz konusu olduğunda dönemimizin siyasi savaşlarının yaylımında kalan ülkemizin gelecek hamlesi ne olmalıdır?
1960-90-2020 gibi döngüler matematiğinin bitiş hızının düşüşüne yaklaşmışken, son dönem stratejilerinde, karacı birliklerin yerine, köklü değişikliklerin zamanı da gelmiş gibi görünmekte.
Askerlik, Türk dehasının eşleşik ve sıralı, eşsiz eseridir.
Uyan ey halkım, dünya barışı senin eserin olmanın derdindedir.
Simge ERCİYAS (Hür Düşünce Hareketi Genel Başkan Yardımcısı)