Doğu veya Batı sentezci ya da Din sentezci her birey ve grup, erk ya da siyasal güruh Türklük adına konuşmaktan men edilmelidir.
Bir ülke ya da kıtalar kendi kimliklerinin varlığından emin değilse ya da toplama halkı varsa ya da kavimler gibi öbek parçalara ayrışarak birlik oluşturamıyorsa kendilerine “şizofren” bir hikâye yaratır ve bununla tabanını besler. Bu hikayeleri de diğer ırkları içine alarak sentez topluluklar yaratmak isterler.
Zaten insan özünde şizofrenik bir yaratımdadır.
Yani mutlak bir hikâyeye inanmak zorundadır.
İnanmıyorsa inanmamaya inanmakta, inanma esasına bağlı olduğu için yine şizofrenisinden kurtulması olası değildir.
Mesela; Sentezci İsmet Özel bir yayınında “Türkün mutlaka Müslüman olduğunu ve sadece ‘Müslüman’ savaşları yapan bir asker olmaktan başka bir vasfı olmadığını’’ söylemiştir.
Ne komik dimi bir ırka kendince bir kader biçiyor. Gerçi bunu yapan koca bir akademi topluluğu da yok değil. Bu gibi şizofrenik durumlardan Tarının mutlak gerçeğine sığınarak bunlarla savaşmak gerektiği açık. Türk’ü sadece Müslümanların askeri zanneden kişileri, dikkate almak bile yanlış ve anlamsızdır.
Neyse…Biz açımıza dönelim.
Gerçek şu ki; biz Türk’ler evreni kirleten her şeyle savaşırız. Mesela Türk'ü sentezleyen değerlerle başlarız bu savaşa ve -doğu, batı fark etmeden- tüm sentezcileri bu savaşımızın içine katarız. Doğa, toprak, hayvan, betonlaşma, üretimsizlik, amaçsızlık, hurafeler, yalan, dolandırıcılık, hırsızlık, kandırma, halkın haklarını ve huzurunu elinden alma, kimlik ayrışması yaratma, kin, nefret gibi kirli olan her şey ile savaşmayı misyon edinmiş bir ırk ve milletiz.
Ama asla sentez bir kültürümüz olması/olmaz/olamaz.
Bizler kendi hikayelerini yaratmış ve buna “binlerce” yıl itina ile zaman ve kafa yormuş hatta uğruna canlar vermiş bilinç ile yaşamayı, kendimize hak bilmiş, devlet aklı taşıyan ‘’kimseden olma ihtiyacı taşımamış’’ onurlu bir milletiz.
Türk arı bir gerçekliktir.
Biz kimse için kimseden olan bir millet değiliz.
Doğulu Batılı Müslüman Hristiyan Yahudi fark etmez. Bizde din temizlik alameti değildir. Ancak iyiye güzele hoşa hizmet eden ne varsa desteğimiz içindedir. Ama bu desteğe dair biçilen gerçeklik katiyen onlardan olduk anlamı taşımaz ve taşımamıştır.
Çirkini yıkar güzeli inşa edenleriz.
Temiz temizdir, iyi iyidir bir mezhep ya da çatı altında olan biri ya da toplumu mutlak temiz saymayız. Hatta bu temizlik takıntımızı kendi içimizde de yaşar yaşatırız. ''Kendi töremize göre'' kendi içimizde de yozlaşan ya da aklı karışan varsa bu savaşı kendi içimizde hatta -öz- kimliğimizde de var ederiz.
Benden içeri bende de temizlik ararız.
Siyasal alanda ise; Tarikat, cemiyet, cemaat gibi yapıların kontrollerini hukuki şarta bağlarız. Yani Türk hukukunu her olgunun üzerinde tarafsız ve dengeli ‘‘üstün’’ değer addederiz. Türk Devlet aklı dini cemaatlerin tasarrufunu yönetim aklı olarak var saymaz. Türk Devleti halkının mutlak huzuru için vardır. Ve Türkler sadece bunun yasal ve hukuki savaşını verir. İnsan huzuru ve mutlak yasallık töre gereğidir.
Töre: Türk Atayasasıdır ve Anayasası ise; millet algısında genişletilmiş bütüncül olandır.
Türk din savaşları yapmaz, Türk ticaret savaşları yapmaz, Türk ırkı için savaş yapmaz ama ırkının ve kendine inanmış güvenmiş sığınmış ve hukukunu tanımış kişileri korur kollar ve saç teline zarar gelsin istemez ve tüm savaşlarını savunma için yapar.
Milletini aç, açık, vatansız topraksız bırakmaz.
Bıraktırmaya çalışana da meydan bırakmaz.
Devrimlerini çağı yakalamak için yapar ve gerici unsurları hayatından çıkarmak adına hukuk sistemini korur kollar.
Türkün savaşı savunmaya dayalı ve mutlak barış içindir.
Türkler ''Mutlak yozlaşma yaşayan yaşanan topraklar talep etmedikçe'' yardım etmez, edemez. Talepsiz yardım amacına “eş değer” gelmez. Doğaya terstir.
Yardım edecekse de Türk hukukunu var saymalarını ister ve lider statüsünde -bir daha düşkün hal almamaları adına- talep eden kişi ya da toplumu koruma altına alır. Ve talep eden ihanet ederse hesap sorar. Çünkü Türk söz verdiğini yapar, yaptığının da karşılığını sadakat olarak bekler. Çünkü yapılan durum iyilik ve insanlık içindir.
Bu durumda ihanet insanlığa ihanet sayılır/sayılacaktır. Bu nedenle Türkün savaşları tarihte insanlık savaşları olarak geçer. Lakin bu savaşı/ları kim ve ne için yapacağına Türk kendi şiar ve şuuru ile karar verir. Karar ve kabul olmadıkça hareket etmez/ettiremezsiniz.
Biz; hakikatin Tanrısal gerçekliğinde evrensel olanı seçenlere esenlik ederiz.
Temiz olanı nerede olursa olsun tanır ve biliriz.
Çünkü biz bilenler ve beklenenleriz.
Sentezciler ve Arınmış Türkler
Doğu veya Batı sentezci ya da Din sentezci her birey ve grup, erk ya da siyasal güruh Türklük adına konuşmaktan men edilmelidir.
Bir ülke ya da kıtalar kendi kimliklerinin varlığından emin değilse ya da toplama halkı varsa ya da kavimler gibi öbek parçalara ayrışarak birlik oluşturamıyorsa kendilerine “şizofren” bir hikâye yaratır ve bununla tabanını besler. Bu hikayeleri de diğer ırkları içine alarak sentez topluluklar yaratmak isterler.
Zaten insan özünde şizofrenik bir yaratımdadır.
Yani mutlak bir hikâyeye inanmak zorundadır.
İnanmıyorsa inanmamaya inanmakta, inanma esasına bağlı olduğu için yine şizofrenisinden kurtulması olası değildir.
Mesela; Sentezci İsmet Özel bir yayınında “Türkün mutlaka Müslüman olduğunu ve sadece ‘Müslüman’ savaşları yapan bir asker olmaktan başka bir vasfı olmadığını’’ söylemiştir.
Ne komik dimi bir ırka kendince bir kader biçiyor. Gerçi bunu yapan koca bir akademi topluluğu da yok değil. Bu gibi şizofrenik durumlardan Tarının mutlak gerçeğine sığınarak bunlarla savaşmak gerektiği açık. Türk’ü sadece Müslümanların askeri zanneden kişileri, dikkate almak bile yanlış ve anlamsızdır.
Neyse…Biz açımıza dönelim.
Gerçek şu ki; biz Türk’ler evreni kirleten her şeyle savaşırız. Mesela Türk'ü sentezleyen değerlerle başlarız bu savaşa ve -doğu, batı fark etmeden- tüm sentezcileri bu savaşımızın içine katarız. Doğa, toprak, hayvan, betonlaşma, üretimsizlik, amaçsızlık, hurafeler, yalan, dolandırıcılık, hırsızlık, kandırma, halkın haklarını ve huzurunu elinden alma, kimlik ayrışması yaratma, kin, nefret gibi kirli olan her şey ile savaşmayı misyon edinmiş bir ırk ve milletiz.
Ama asla sentez bir kültürümüz olması/olmaz/olamaz.
Bizler kendi hikayelerini yaratmış ve buna “binlerce” yıl itina ile zaman ve kafa yormuş hatta uğruna canlar vermiş bilinç ile yaşamayı, kendimize hak bilmiş, devlet aklı taşıyan ‘’kimseden olma ihtiyacı taşımamış’’ onurlu bir milletiz.
Türk arı bir gerçekliktir.
Biz kimse için kimseden olan bir millet değiliz.
Doğulu Batılı Müslüman Hristiyan Yahudi fark etmez. Bizde din temizlik alameti değildir. Ancak iyiye güzele hoşa hizmet eden ne varsa desteğimiz içindedir. Ama bu desteğe dair biçilen gerçeklik katiyen onlardan olduk anlamı taşımaz ve taşımamıştır.
Çirkini yıkar güzeli inşa edenleriz.
Temiz temizdir, iyi iyidir bir mezhep ya da çatı altında olan biri ya da toplumu mutlak temiz saymayız. Hatta bu temizlik takıntımızı kendi içimizde de yaşar yaşatırız. ''Kendi töremize göre'' kendi içimizde de yozlaşan ya da aklı karışan varsa bu savaşı kendi içimizde hatta -öz- kimliğimizde de var ederiz.
Benden içeri bende de temizlik ararız.
Siyasal alanda ise; Tarikat, cemiyet, cemaat gibi yapıların kontrollerini hukuki şarta bağlarız. Yani Türk hukukunu her olgunun üzerinde tarafsız ve dengeli ‘‘üstün’’ değer addederiz. Türk Devlet aklı dini cemaatlerin tasarrufunu yönetim aklı olarak var saymaz. Türk Devleti halkının mutlak huzuru için vardır. Ve Türkler sadece bunun yasal ve hukuki savaşını verir. İnsan huzuru ve mutlak yasallık töre gereğidir.
Töre: Türk Atayasasıdır ve Anayasası ise; millet algısında genişletilmiş bütüncül olandır.
Türk din savaşları yapmaz, Türk ticaret savaşları yapmaz, Türk ırkı için savaş yapmaz ama ırkının ve kendine inanmış güvenmiş sığınmış ve hukukunu tanımış kişileri korur kollar ve saç teline zarar gelsin istemez ve tüm savaşlarını savunma için yapar.
Milletini aç, açık, vatansız topraksız bırakmaz.
Bıraktırmaya çalışana da meydan bırakmaz.
Devrimlerini çağı yakalamak için yapar ve gerici unsurları hayatından çıkarmak adına hukuk sistemini korur kollar.
Türkün savaşı savunmaya dayalı ve mutlak barış içindir.
Türkler ''Mutlak yozlaşma yaşayan yaşanan topraklar talep etmedikçe'' yardım etmez, edemez. Talepsiz yardım amacına “eş değer” gelmez. Doğaya terstir.
Yardım edecekse de Türk hukukunu var saymalarını ister ve lider statüsünde -bir daha düşkün hal almamaları adına- talep eden kişi ya da toplumu koruma altına alır. Ve talep eden ihanet ederse hesap sorar. Çünkü Türk söz verdiğini yapar, yaptığının da karşılığını sadakat olarak bekler. Çünkü yapılan durum iyilik ve insanlık içindir.
Bu durumda ihanet insanlığa ihanet sayılır/sayılacaktır. Bu nedenle Türkün savaşları tarihte insanlık savaşları olarak geçer. Lakin bu savaşı/ları kim ve ne için yapacağına Türk kendi şiar ve şuuru ile karar verir. Karar ve kabul olmadıkça hareket etmez/ettiremezsiniz.
Biz; hakikatin Tanrısal gerçekliğinde evrensel olanı seçenlere esenlik ederiz.
Temiz olanı nerede olursa olsun tanır ve biliriz.
Çünkü biz bilenler ve beklenenleriz.
Ekleme
Tarihi: 03 Temmuz 2024 - Çarşamba
Sentezciler ve Arınmış Türkler
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.