Ömründen uzun işler yapmış ‘’yenilikçi kararları peşine takarak, geçmişten aldığını ömründen uzun bir geleceğe uyarlayan’’ atalara sahip olan bizler için çitayı düşürmek olası olmasa gerek.! Onların bilgeliğinde olmak, ne çok gözlem, bilgi, saygı, kâinat sevgisi ve de ne çok arınmayla gelen yetkinlik istiyor…
Tabi herkes böyle bakmak zorunda değil ama asıl soru, kim gibi olmak istediğimiz?
Devlet kurucumuz olan Mustafa Kemal olma niyetimiz yok. Şanlı Devletimiz ona inanan halkın desteği ile kuruldu ve yine ona inananlar sayesinde asla yıkılmayacak elbette. Ama ilke ve devrimlerinin izinde önder olabilmek için yola çıkabiliriz. Atamızın sözünü hatırlayalım ‘‘Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’ Keza bu kuvveti elimizden gün be gün alındığı tam seksen beş yıl geçirdik ve geciktik.
Bu gerçekler ışığında acelemiz olduğu aşikâr.
İşe ilk önce etkilenme alanlarımıza öznelleştirerek başlamak gerek.
Seksen beş yıldır doğruluğuna inanarak saygıyla andığımız kimliklerin maniple edilmiş vizyonlarını mercek altına almadan güvenmenin hazin sonuçlarını yaşıyoruz devam edersek te geri dönülmez sonları yaşamaya devam edeceğiz. Bu sahte sahnedeki “maskeli kimliklere” kapılmak ve onların ideolojilerini vizyon bilmek tarihi hata olacaktır. Biz ‘’Aslı aslına, nesli nesline’’ den devam etmenin ne demek olduğunu bilenler olmalıyız. Çünkü aslına dair işler yapmak, geleceğe sağlam basmak demektir.
*
Seksen beş yılda gelinen sonuç bir gericilik hikayesi yazıyor.
Gericiler: Konu ne olursa olsun sistemi/olayı durdurma, set çekme, yararsız olma, yani durma haline getirir. Bunu sadece “siyasal din” olarak var saymamak gerek. Gericilik tam anlamıyla, “konu ne olursa olsun” bir sistemi, ilişkiyi, düşünceyi, fikri, keşfi, bazen bir çocuğu veya genci ilerlemekten, gelişmekten alıkoymaktır. Gericilerin dini halleri, etnik kimlikleri ve ticari ahlakları ayrışma ister. Ve kendilerine ters düşen alanda ilerleyen ya da potansiyeli olan her şeyi bekletirler ya da durdururlar.
Tarihten ders alıp, geçmişi bugün ile tartışarak ilerlemek ve “NESİLLERİMİZİN” bu hayatlara maruz bıraktığını anlamak zorundayız. Sonuçta İyi niyette bir yere kadar.
Bir durum ya da olay bizim geleceğimizde var olmayacaksa ya da ilericilik tanımında kabul görmemişse “itiraz etmeyi” öndere/anaya/babaya ihanet gibi düşünemeyiz. İtiraza dayalı dayatma, utandırma, linç etme, ayıplama gibi yaptırımlardan korkmamalı, itirazdan çekinmemeliyiz. Ve en önemlisi önder arayışında ilk önce kendi yeteneklerinize ve sonra o hayran olduğunuz kimseye ve durumlara daha derinden bakmayı denemeliyiz.
‘‘Savaş insanların felsefesini baştan yazar, önceliklerini de.!’’ demiş Machiavelli. Bırakalım tanımı onlar yapsın biz yeteneklerimizde’ ki öznellikte kişisel tarihler yazalım.
*
Sadece bireysel değil bir de bugünün gözüyle -siyasal- duruma bakalım:
Elbette durdurulan inkılaplar da gericiliktir, tersine mühendislikte…
Tersine mühendislik ayrıca yozlaşmayı da beraberinde getirecektir.
Günümüzün gericiliği -sınırda- bir yozlaşma halidir.
Bu durum sözde muhalif ya da yozlaşmaya yandaş olmak haliyle; ne yazık ki günümüz siyasetinde yaşam bulmaktadır.
Bu manda, Ulusalcı/Milli olmayan cemiyetler- tarikatların dayatması üzerine halka dayatılan, kamu yararına olmayan, zikir ile fikir edilmiş illiyetçi hizmet faydasına odaklanmış, sömürücü tüketime dayalı sosyal hayatı sunan, kurmaca iklim yasasına bulaşan, milliyetsiz, mülkiyetsiz, cinsiyetsiz, hürriyetsiz kanunlara boğulan, şebekeci iş birlikçileriyle ilerlemeyen kurumlar inşa eden, üretimi elinden alınmış çiftçiyle tarımı bloke eden, rezerv yasası ile toprakları elinden alınan, kimlik güncellemesiyle tüzükler yazan, partiler açan ve bunu savunan, yetkinlik ve kimlik şaibesiyle atanmış ‘’kamutay bilincinden çok uzak’’ meclis toplayan, sadece partizan ideolojilere hizmet eden vekillerle devam etmek zorunda bırakılmak tam bir gericilik tanımıdır. Sırf onların kültürü öyle istiyor diye, siyasal/askeri darbe, istila, oklokrasi, teokrasi, çoklu kimlik, çoklu dil, yozlaşmaya götüren yok-ekonomi gibi dayatmalarla kadim yüce meclisimizi gerici düzene bırakamayız.
Halkın huzur ve yaşam hakkı iradesinin yok edildiği, 85 yıldır -kurgudan ibaret- dinozor partiler ve olmayan sapkın ideolojilerle devam etmek zorunda mıyız?
HAYIR.!
Son söz olarak ve bilinmelidir ki; biz hep merkezde durup sömürüye karşı dik duran, yalnız ama çok güçlü Türk milletiyiz. Bu meseleleri çözme işinde ‘yazının başındaki tanıma’ uygun erdemde düşünebileceğimiz inancında birleşmek, kime benzediğimizin kanıtı niteliğinde olacaktır.
Kısa vadede -tersine mühendislikte/yozlaşma- kişisel idealleri olanlara inanmak yerine, ömürden uzun ideal ve vizyonları (binlerce yıldır süregelen) olan evrensel ülküsünde kararlı, insana dair ilerici idealleri olan Atalarımızı benzememiz ve benimsememiz dileği ile...