(Not: Bu yazı daha önce Omaros the Round: A Wadana Story başlığı ile yayınlanan hikayenin Türkçe versiyonudur.)
Bu kurgusal yazı, kenarları, köşeleri, omurgası olan karakterli insanların yerini istila etmiş olan kenarları ve köşeleri olmayan, yalaka, dalkavuk ve omurgasız yuvarlak hayaletlerin eleştirel bir yergisidir.
Anadolu, M.Ö. 1500 yıllarında Dudu imparatorluğunun bir bölgesi idi. İmparatorluk çok geniş bir alanı içine alıyordu. İmparatorluğun tanrısı olan Yüce Tanrı Hatti güneşe yakın bir yerde idi. Güney yönünde güneş etkisini çok gösterdiği için Yüce Tanrı Hatti genellikle güneyde bulunurdu. En sıcak şehir Zuwatna şehri idi. Halk bu şehre bazan Wadana da derdi. Wadana şehri hem güneşe hem de Yüce Tanrı Hatti’ye yakındı. Sonraki asırlarda Adana olarak anılacak olan Wadana şehrinin insanları da çok sıcaktı. Yüce Tanrı Hatti’nin varlığı bu bölgede çok fazla hissediliyordu. Zeytin ağaçlarının çokluğu burada yaşayan insanlar için Yüce Tanrı Hatti’nin bir lütfu idi. Dindarlık bir gereklilik, ahlaklı olmak da bir erdem olarak kabul edilirdi. Bu bölgenin insanlarının kişiliği, dindar ve ahlaklı olma ilkesi ile birleşince karakterleri de kurşun geçirmez bir hâl alırdı. Din ve ahlak sanki burada yeryüzüne inmişti. Yüce Tanrı Hatti yukarıda değildi. Yeryüzünde ve insanların arasında idi. İşte bu yüzden Wadana şehrinin arası hem Yüce Tanrı Hatti ile hem de güneş ile çok iyi idi. Wadana, Dudu imparatorluğunun adeta dinsel merkezi idi.
Bu sıcak Wadana şehrinde Yuvarlak Omaros adı verilen yuvarlak bir insan yaşardı. Omaros’un köşesi yoktu hiç. Yuvarlak olmak için yaşardı çünkü yuvarlak olmanın sağladığı faydaların farkındaydı. Omaros köşeli olmanın tam tersi olan yuvarlaklığı seçmişti. Asıl adı Umeret idi. Umeret’in babası Yüce Tanrı Hatti için yapılan tapınağa dua etmeye giderdi. Dua vakti her defasında günün farklı bir saatinde ve haftanın farklı bir gününde yapılırdı. Tapınakta vaaz veren rahip, Keşiş Umeret’in adaletini ve dürüstlüğünü anlatır, onun hayatından örnekler verirdi. Umeret’in babası bu vaazlardan çok etkilenirdi. Bu nedenle doğacak çocuğunun adını Umeret koymayı düşündü. Çocuğunun da Keşiş Umeret gibi dindar, dürüst ve adaletli olmasını istiyordu. Babasının bu dileği Umeret’in annesini de etkilemişti. Böylece doğacak çocuğun adının Umeret olmasına karar verdiler. Wadana’da çocuklara verilen ismin manevi ağırlığının çocuğun kişiliğini de etkilediği ilkesi yaygındı. Umeret’in anne ve babasının kararında da bu etkili oldu.
Umeret doğalı 40 günü geçmişti. Anne ve baba artık Umeret’te Keşiş Umeret isminden gelen ağırlık ve maneviyatın etkisini gözlemeye başlamışlardı. Anne, Umeret’e sütünü hep Yüce Tanrı Hatti’nin adıyla verirdi. Öyle ya bebeğinde Umeret isminin manevi ağırlığı vardı. Anne, bu ağırlığın işaretlerini görmek için dikkat kesilir olmuştu.
Yaz mevsimi iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Bazen hava sıcaklığı çok bunaltıcı hâle geliyordu. Umeret’in üzerine titreyen annesi sıcak ve bunaltıcı havaya çözüm bulamıyordu. Tahtadan yapılmış bir çark az da olsa serinlik getirebilirdi. Çarkı elleri ile döndürdü anne. Dönen çarktan gelen hafif esinti tam bir çözüm olmasa da sıcak havanın etkisi biraz azalıyordu. Hafif bir serinlik bile çok önemliydi.
Sıcak havanın iyice yoğunlaştığı bir saatte Umeret acıkmıştı. Anne, önce çarkı döndürmeyi denedi. Evde dönebilen başka bir şey de yoktu. Anne, Umeret’in beslenmesi devam ederken gözlerini Umeret’in gözlerine odakladı. Annelik duygusu onu Umeret ile göz teması kurmaya ve onunla iletişime geçmeye teşvik ediyordu. Bir süre Umeret’i izleyen annesi, Umeret’in gözleri ile temas kurmakta zorlandı. Umeret’in gözleri başka bir noktaya doğru bakıyordu. Bu durumdan biraz rahatsız olan anne, Umeret’in dikkatini verdiği şeyin ne olduğunu tespit etmeye çalıştı. Umeret’in gözleri fır fır dönmekte olan çarkın üzerinde odaklanmıştı. Anne, bu odaklanmanın dönmekte olan çarktan gelen serinlikten kaynaklandığını düşündü. Fır fır dönmekte olan çarkı döndürmeyi yavaşlattı ve hızlandırdı. Umeret’in tüm dikkatini verdiği şeyin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Umeret çarkın dönüşünü yakından izleyebiliyordu. Hızı düşen çark, Umeret’in yüzünde gülümsemeye neden olmuştu. Oğlunu hep kollayan ve gözeten annesine bakışında hiçbir gülümseme belirtisi olmamıştı. Oğlunun dönmekte olan şeylere olan ilgisi annenin de dikkatini çekti. Oğlunu ileride yuvarlanacağı, topaç gibi döneceği, renkten renge gireceği, sabit bir biçimi ve şekli olmadığından her şekle girebileceği kenarsız ve omurgasız bir olacağı hiç aklına gelmedi.
Yürüme çağına gelen Umeret artık tek odalı evlerinin kapısından dışarı yürüyerek çıkabiliyordu. Kendi başına evin küçük avlusunda düşe kalka yürüyebiliyordu. Bu durumun aslında annesinin yüzünü güldürmesi gerekiyordu ama annesinin yüzü gülmüyordu. Nedendir kendisi de bilmiyordu ama onun da içinden hiç gülmek gelmiyordu. Avluda yarım yamalak yürüyen Umeret, babasının evin bahçesindeki zeytin ağacının gölgesine koyduğu karpuzlara doğru gidiyordu hep. Sonra gücünün yettiği karpuzu zorlayarak yuvarlamaya çalışıyordu. Karpuzu yuvarladıkça yüzü gülüyordu ve daha çok yuvarlamak istiyordu. Yuvarlanan karpuzun üzerine oturarak kendisini de yuvarlamaya çalıştı bir defasında. Karpuz biraz daha büyük olsa altında kalabilirdi.
Umeret’in yuvarlama ve yuvarlanma sevgisi annesi için de bir sevinme kaynağı olabilirdi. Fakat annesi Umeret’in diğer yuvarlaklara olan ilgisini ve düşkünlüğünü de dikkate alınca kaygılanmaya başlamıştı. Umeret, babasının eve getirdiği somun ekmeği beğenmedi bir defasında ve ona yuvarlak pide almasını tembihledi. Evdeki limonları da çok sevmezdi. Portakal daha iyi görünürdü Umeret’e. Hele büyükçe ve yusyuvarlak olan portakalları daha çok severdi. Onları yemeyi çok sevmezdi ama eline alarak yuvarlamaya bayılırdı. Niçin kendisinin de karpuz gibi, portakal gibi yuvarlak olmadığını sordu annesine bir gün. Yuvarlanmak istiyordu ama bünyesi buna uygun değildi. Neden yuvarlanamadığını anlayamıyor ve buna çok sinirleniyordu çocuk aklıyla.
Umeret’in yuvarlak sevgisi ve hep yuvarlanmak istemesi anneyi kaygılandırsa da Umeret isminin maneviyatı onu bu kaygılardan uzak tutuyordu. Sonuçta verilen Umeret isminin etkisiyle Keşiş Umeret maneviyatı ve şahsiyetinin oğlunda sirayet etmesini umuyordu. Bu yüzden çok da kaygı duymasına gerek olmadığını düşünüyordu.
Umeret okul çağına gelmişti. Anne ve babası onun okula gitmesini çok istiyorlardı. Annesi Umeret ismi ile gelen maneviyatın üzerine bir de okulda öğretilenler eklendiğinde oğlunun Keşiş Umeret’in maneviyat ve şahsiyetine ulaşabileceğini düşünüyordu. Hatta Keşiş Umeret’in seviyesini geçme olasılığı bile vardı.
Okul hayatı başladı. Sınıfta kendisi gibi çok sayıda çocuk vardı. Erkek çocuklar ve kızlar vardı sınıfta. Öğretmenin adı Orgus idi. Öğretmen sınıf tahtasına büyük harflerle adını yazdı: ORGUS. Umeret’in gözleri parladı birden. Gözleri O harfi üzerine yoğunlaştı. Ne kadar da yuvarlak bir şey diye geçirdi içinden. O’nun bir harf olduğunu bile umursamadı. Önemli olan yuvarlak olması idi.
Okulun ilk günleri Orgus öğretmen, alfabenin tüm harflerinin üzerine yazılmış olduğu büyük bir kartonu tahtaya yapıştırdı. Öğretmen, öğrencilerini alfabenin harfleri ile tanıştıracaktı. Sınıftaki öğrenciler tek tek tahtaya çıktı. Öğretmenle birlikte harfleri seslendirdiler. Sıra Umeret’e gelmişti fakat Umeret harfleri seslendirmeyi unuttu. Gözleri harfler üzerine odaklandı. Sonra parmağını O ve Ö harfleri üzerine koyarak bu iki harfi çok sevdiğini, diğerlerinin gerekli olmadığını söyledi. Hatta Ö harfinin de olmaması gerektiğini söyledi. Üzerindeki iki noktanın harfin yuvarlaklığı engellediğini bu nedenle Ö’nün de iyi bir harf olmadığını söyledi.
Başka bir gün Orgus öğretmen, tahtaya rakamların yazılı olduğu kartonu yerleştirdi. Umeret, rakamları hiç sevmedi. 6, 8 ve 9 biraz ilgisini çekti ama yeterince yuvarlak değillerdi. Öğretmene yuvarlak bir rakam olup olmadığını sordu. Öğretmen levhanın en baş kısmına 0 rakamını ekledi. Umeret, bunun harf olduğunu söyleyince Orgus öğretmen, aynı yuvarlağın rakam olarak da sıfır olarak adlandırıldığını söyledi. Umeret bu duruma çok sevindi. Yuvarlak olmanın böyle bir faydası olduğunu iyice idrak edince vücudunun bütünü sevindi adeta. O şekli hem harf hem de rakam olabiliyordu. Hatta bu harfin veya rakamın sayısının artması durumunda neler olabileceğini düşünmeye başladı. İki tane O harfinin yan yana olması, iki tane sıfırın yan yana olması. Yuvarlakların çok olması çok güzel bir duyguydu Umeret için.
Harflerden kelimelere geçince önemli bir problemi tespit etti Umeret. Kendi isminin baş harfi U idi. Bu hiç hoşuna gitmedi. U harfi onun için yeterince yuvarlak değildi. Orgus öğretmenin isminin yazılı şeklini hatırladı. Orada U değil O vardı. Bu durumu düzeltmesi gerekiyordu. Öğretmene kendi isminin başındaki U harfini de değiştirmek istediğini söyledi. Bu değişiklik olursa ismi artık Umeret değil Omeret olacaktı. Öğretmen, Omeret yerine Omaros olmasının daha doğru olacağını söyledi. Umeret bunu hemen kabul etti. Üstelik bu isimde iki tane O harfi vardı. Onun için önemli olan diğer harfler değil O harfi idi. Bu harfin yuvarlaklığı onun için her şeyden önemliydi.
Omaros olarak belirledi ismini, artık Umeret değildi. O harfi aklına gelince sevinçten sarhoş oluyordu. Yuvarlak olmak ve yuvarlanmak ne güzel bir duyguydu. Annesinin ve babasının onayına da gerek yoktu. Artık Umeret değil OMAROS vardı.
Okul hayatı ilerledikçe Omaros’un yuvarlak tercihi de çeşitleniyordu. Orgus öğretmen geometrik şekilleri çizdi tahtaya. Üçgen, dikdörtgen, yamuk, daire. Yamuk ve çember şeklindeki daire ilginç geldi Omaros’a. Yamuk fena değildi ama gene de köşeleri vardı. Yamuk mu olmak istersin daire mi sorusuna cevabı elbette daire olacaktı. Dairede yuvarlak olmanın gücü vardı. Güçlü olmak için yuvarlak olmak gerekli idi.
Sınıf kitaplığının üzerinde duran küre de bir başka ilginç şeydi. Omaros, zaman zaman küreye dokunurdu, dönüşünü izlerdi. Küre üzerinde yer alan şekillerin de dünya olduğunu öğrenince çok mutlu oldu. Sonuçta dönen bir dünyada yaşıyordu. Dursa da dönüyordu hep. Bu müthiş duygu Omaros’u iyice sarhoş ediyordu. Kürenin dönmesi dokunma ile başlıyordu. Fakat dünya kendi kendine dönüyordu.
Kendi kendine dönen, kendi etrafında yuvarlanan bir dünyanın içinde ne olduğu sorusu geldi aklına. Bildiği yuvarlakların hepsi yuvarlanabiliyordu. Dünya da yuvarlanıyordu. Öyle ise yuvarlanmak güç anlamına geliyordu. Yuvarlanmak için ya güce sahip olmak gerekiyordu ya da gücün yanında bulunmak ve güç ile kendini özdeşlemek. Gücün yoksa güçlü ile birlikte yuvarlanmak gerekirdi.