Türkiye'de 2014 yılında kanunlaşan ve 2016 yılından beri uygulanan 27/6/2018 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğini baştan sona tekrar tekrar okuyunca öğretmenliğe başladığım yıllarda KDV iadesi için fiş topladığım günler aklıma geldi. Kısacası en az 30 yıl geriye gitti kafam.
Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğini okuyup anlamaya çalışan aklı başında birisinin kafasında oluşan sorular burada geçen teşvik kelimesinin aslında caydırma hükmü taşıdığını hemen kavrar. Burada yer alan tabloda oluşturulan bölümler ve bölümlere tahsis edilen puanlar aslında akademik başarı veya performansın ne kadar sayısallaştığını anlatır. Bu basit bir problem değildir aslında.
Sayısallaşmış bir başarı veya performans, sayılara bağlı bir sıralamayı de getirmektedir. Sayıların ve bu sayıların toplamlarının anlamlılığı bizim eğitim sistemimizin temel sorunu olan nitelik eksikliği veya yokluğunun üzerini bilerek veya bilmeden örtmek anlamına gelmektedir.
İstatistik mini eteğe benzer; çok şey gösterir ama asıl görünmesi gerekeni asla göstermez. (Alex Ferguson)
İstatistik bikiniye benzer. Ortaya çıkardığı şeyler müstehcen, gizledikleri ise hayatidir. (Aaron Levenstein)
Nicel yaklaşımla yapılan açıklamaların arkasında nitelik örtmek yanında bu nicel durumdan ticari gelir elde etme düşüncesi de yatmaktadır.
Üniversitelerin uluslararası sıralama yapan şirketler tarafından sıralanması, aslında bir sorun olarak durmaktadır. Bu sıralamaların felsefesinin ne olduğu ve hangi kriterlere ve önceliklere göre sıralandığına bakılmaksızın yayımlanan sonuçlara göre üniversiteler kendilerini göstermeye çalışmaktadır…
Kendi sorunlarını bile çözememiş, çalışanlarının maaş veya ücret hesaplamalarında kullanılan temel yazılımları bile kendisi üretemeyen ve dışarıdan satın alan, bulunduğu lokasyonda bir sorun olarak görünen çevre problemlerine yönelik çözüm üretemeyen, toplumsal ve ekonomik problemlerin çözümüne katkıda bulunamayan bir üniversitenin uluslararası sıralamalarda üst sıralarda görünmesi ne kadar anlamlıdır?
Uluslararası dergilerde yapılan yayın sayısına göre yapılan sıralamalar ve yayın yapan akademisyenlerin bu sıralamada yer alması bu dergilerin veya yayınların niteliği göz ardı etmesi durumunda ne kadar geçerli olacaktır?
Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğinde en yüksek puan olan 100 puana ulaşan bir akademisyenin nitelik durumu ile puanı denk midir?
Bu yönetmelikte yer alan puana göre yapılan bir sıralamada çok yüksek puan alan bir akademisyen aynı ölçüde nitelikli sayılır mı?
Veya çok düşük puan alan veya hiç başvuru yapmayan veya yapamayan bir akademisyenin diğerlerine göre az nitelikli veya niteliksiz olduğu söylenebilir mi?
Böyle bir sıralama sonucuna göre sevinmek veya üzülmek ne kadar makul?
Diyelim ki Nobel Kimya Ödülü alan Aziz Sancar ve Nobel Edebiyat Ödülü alan Orhan Pamuk bizim ülkemizde bir üniversitede akademisyen olarak çalışmaktalar. Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğine göre her birinin aldığı ödül puanı toplam 20. Teşvik alabilmek için en az 30 puan gerekli olduğu için Nobel ödüllü bu akademisyenler teşvik alamazlardı.
Bir başka zorluk da eğer çok nitelikli bir yayın yapıldı ise, bu yayının yapıldığı kitap veya derginin uluslararası olduğu, endeks olarak hangisinde yer aldığı veya endeksin hangi kategorisinde yer aldığı (Q1, Q2 gibi) akademisyen tarafında belgelenmelidir. Ayrıca başvuru yapılan ilgili üniversitenin yetkili kurulu veya komisyonu tarafından onaylanmalıdır. Bütün bu ispat ve belgelendirme işlemi başvuru yapan akademisyen tarafından yapılmalı ve takip edilmelidir.
Benzer işlemler 30 puan tahsis edilen atıflar içinde geçerlidir. Atıf yapılan yayın, atıf yapan yayın, atıf yapan yanının endeksi, hangi kategoride olduğu ispatlanmalı ve belgelenmelidir. Her bir atıf ortalama 1 puan olarak görülse 30 puan almak için 30 atıfın her biri için aynı işlemler tekrar edilmelidir. Akademisyenin atıf sayısının 200-500 olmasının bir anlamı yoktur. Sayı olarak ne kadar fazla olursa olsun toplam puan 30 ile sınırlıdır.
Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğinde yer alan tebliğin toplam puan değeri 20. Bir konferansta sunulan tebliğin sunulmuş olması yeterli değildir. Ayrıca o konferansı düzeyenlerin sunulan tebliğleri yayınladığı bir Bildiri Kitabında (Proceedings Book) tebliğin tam metninin yayınlanmış olması gerekir. Tam metni yayınlanmayan veya teşvik başvuru tarihinden sonra yayınlanan bildiri değer taşımaz.
Ayrıca bu konferans uluslararası ise ilgili üniversitenin yetkili kıldığı bir kurul veya komisyon tarafından uluslararası olup olmadığı belirlenmelidir. Özellikle üst düzey nitelikli uluslararası konferanslara katılan akademisyenler bilir ki bu tür konferanslara katılmak için gönderilen tebliğin kabul edilmesi bile çok önemlidir. Bu tür konferanslar zaten bildiri kitapçığı (Proceedings Book) yayınlamazlar. Önemli olan uluslararası akademik ortamda tebliğini sunmak ve akademik dünyaya katkıda bulunmaktır.
Tüm koşullar tamamlanmış olsa ve ilgili üniversitenin yetkili komisyonundan onay alsa elde edilecek toplam puan 100.
100 puan elde etmek için bu kadar formalitenin yerine getirilmesi için gerekli ve yeterli sabır düzeyine sahip akademisyeni takdir etmek gerekir.
2016 yılında Ahmet Davutoğlu’nun “Ücret artışı ve akademik teşvik ile üniversitelerimizde kaliteyi artırmayı hedefliyoruz” cümlesi ile devreye sokulan, akademisyenleri KDV fişi toplayıp hesap çıkarırcasına müşkül duruma sokan bu uygulama artık bir bagaj niteliği almıştır. Akademisyeni teşvik etmenin daha kolay, akademik onura daha uygun ve etkili yolunu bulmanın vakti gelmiştir herhalde.
Akademik personeli teşvik etmek için paradan başka bir araç yok mu?
Para ile akademik teşvik akademik etiğe ne kadar uygun düşer?
Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğinin asıl amacı teşvik etmek mi yoksa caydırmak mı?