Tarihsel olarak modernizm 1890'larda başlar ve yaklaşık 1945'e kadar sürer. Postmodernizm ise özellikle 1968'den sonra, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlar. Modern bakış açısı temel olarak, uzak geçmiş yerine şimdiki zamana veya yakın geçmişe bakmayı gerektiren bir bakış açısıdır. Geleneksel yöntemler ve değerlerden uzak durmayı savunan kişi modern kişi olarak bilinir. Bu bağlamda modern aile denildiğinde geleneksel değerler ve usuller ve uygulamalara karşı çıkan bir aileden söz edilir.
Düşünce olarak modernizm, bilgi edinmek için rasyonel, mantıksal araçlar kullanmaya dayanırken, postmodernizm mantıksal düşüncenin uygulanmasını reddetmektedir ve modernizme bir tepki olarak bilimsel olmayanı, irrasyonel düşünce sürecini vurgulamaktadır. Modernizmde hiyerarşik, organize ve belirli bir bilgi yapısı varken postmodernizm, anarşik, bütünleştirilmemiş ve belirsiz bir bilgi durumunu öne çıkarır. Bir başka deyişle modernizm yaklaşımı nesnel, teorik ve analitiktir. Postmodern yaklaşım ise öznelliği vurgular. Modernizm, orijinal eserleri otantik olarak kabul ederken, postmodernist düşünürler görüşlerini hiper-gerçekliğe dayandırırlar.
Postmodern yaklaşımda klasik eserler, kahramanlar, hikayeler, kutsal metinler, kutsal değerler fazla ciddiye alınmaz. Postmodern dönemde bilgisayar, medya ve ileri teknoloji, televizyon ve özellikle dijital medya toplumda baskın hale gelmiştir. Nispeten yavaş tempolu olan yaşam hızı, hızını arttırmış ve sakinlik yavaş yavaş elden gitmiştir.
Postmodern siyaset açısından bakıldığında artık evrensel gerçeklik yoktur çünkü gerçeklik görecelidir ve kişinin kendi gerçeği vardır. Öyle ise gerçeklik öznel olmalıdır. Bu düşünceden hareket eden Postmodern siyasetçilerin temel özellikleri popülist, oportünist ve benmerkezci olmalarıdır. Bu bağlamda Fransa’da Sarkozy, ABD’de Trump örnek olarak verilmektedir. Kendisi, kendisi için faydalı olan ne varsa ondan ibarettir ve faydalı olmanın ölçüsü de gücü elinde tutmak ve hedefe ulaşmak için faydalı olan hey şeyi yapmaktır. Her zaman geçerli olan herhangi bir temel ilke yoktur. Evren düzenli değildir, dinamiktir, yani kaos halindedir. Daimî geçerli ve doğru olan hiçbir şey yoktur. Her bilgi ve ilke geçicidir. Tek bir gerçek yoktur, birden fazla gerçek vardır. Gerçek olarak kabul ettiğimiz şey çoğunluğun inandığı şeydir. Dolayısıyla gerçek çoğunlukçuluk esastır ve gerçek olarak anladığımız şey gücü yansıtır. Çoğunluğun eşcinsel olacağı gün, heteroseksüellik anormal görünecektir. Ortaya çıkan yasalar, baskın olanların bakış açısına göre yapılacaktır.
Siyaset açısından, artık evrensel bir gerçeklik yoktur, çünkü gerçeklik görecelidir ve bireyin kendi gerçeği vardır. Bu yüzden çok subjektif olması gerekiyor. Bu fikir üzerinde çalışan postmodern politikacıların temel özellikleri popülist, fırsatçı ve benmerkezcidir. Bu bağlamda Fransa'da Sarkozy ve Amerika'da Trump örnek olarak verilmektedir. Kendisi için yararlı olan tek şey odur ve yararlılığının boyutu, gücü korumak ve amaca ulaşmak için yararlı olanı yapmaktır. Sabit kalan hiçbir temel prensip yoktur. Dünya düzenli değil, dinamik, yani kaos içerisinde. Hiçbir şey her zaman doğru ya da gerçek değildir. Bütün bilgi ve prensipler geçicidir. Tek bir gerçek yok, birçok gerçek var. Bizim gerçek olarak kabul ettiğimiz şey, çoğunluğun inandığı şeydir. Bu nedenle büyük güç çok önemlidir. Çoğunluğun eşcinsel olduğu bir çağda bekar olmak farklıdır. Ortaya çıkan kurallar, baskın kuralların perspektifinden yaratılır.
Öyle ise, siyasette postmodernizm popülizm, fırsatçılık ve benmerkezcilik olarak kendini göstermektedir. Aslında özellikle 1968'den sonra veya İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başladığı kabul edilen postmodernizmin siyaset ayağının üzerine bastığı fikirler ve uygulamalar yeni değildir. Batı düşünce tarihinde Rönesans dönemine işaret etmektedir. Rönesans döneminin önemli düşünürlerinden biri olan Niccolo Machiavelli (1469-1527) tarafından yazılan Prince (Hükümdar) adlı eserde ifade edilen siyaset kuramını ifade etmektedir. Bu yaklaşım kendini günümüzde ‘Politikada amaca ulaşmak için her yol mübahtır” ilkesi ile kendini göstermektedir.
Günümüz siyasetinin günlük hayata yansımasını ifadeye döktüğümüzde bilinen Makyavelizm yaklaşımı günümüzdeki Postmodern siyasetin temelini oluşturmuştur. Bu yaklaşımın temel ilkeleri şunlardır:
- Güce dayanan ulusal devlet ideal olan devlettir.
- Paralı askerlere güvenilmez. Bir devleti korumak için gönüllü askerlere ihtiyaç vardır.
- Devleti korumak için her şey yapılabilir ve kullanılacak her araç meşrudur.
- Hükümdar, insanların arasında cömert olarak tanınması gerekir. Bu nedenle hükümdar şatafat ve gösterişten uzak kalamaz.
- Hükümdar hem sevilen hem de korkulan biri olmalıdır. Bu dengeyi sağlamak zor olduğundan sevilen biri olmaktansa korkulan biri olmak tercih edilmelidir. Çünkü insanlar nankör, değişken, içten pazarlıklı, riyakâr, korkak ve çıkarcıdırlar. İyilik yaptığın sürece yanından ayrılmazlar gereksiz yere canlarını, kanlarını hatta evlatlarını bağışlarlar ancak gerçekten gerektiği zaman arkalarını dönüp giderler.
- Sevgi bir zorunluluk bağıdır ve insanlar doğaları gereği çıkarları söz konusu olduğunda o bağı rahatlıkla koparır atarlar. Oysa korku bağı insanın hiç aklından çıkaramadığı ceza ve cezalandırılmak kaygısıyla örülmüştür.
- Bir hükümdarın önünde iki yol vardır: Yasalara uymak ve zora başvurmak. Yasalara uymak insanlara, zora başvurmak hayvanlara özgüdür. Ancak çoğu zaman birincisi yetersiz olmaktadır. Bu durumda zora başvurmak gerekmektedir.
- Bu nedenle hükümdar yarı insan yarı hayvan olmalıdır. Hayvan kimliğine bürünen hükümdar, aslan ve tilkiyi seçmelidir. Çünkü aslan tuzaklardan, tilki de kurtlardan korunamaz. Tuzaklardan korunmak için tilki kadar kurnaz, kurtlardan korunmak için aslan kadar güçlü olmalıdır.
Günümüz siyaseti üzerinde Makyavelizm etkisi çok belirleyici olmuştur. Artık her şekle girebilen, hangi kaba konulmuş ise o kaba göre şekil alabilen özelliklere sahip kişilikler oluşmaya başlamıştır. Düz, köşeli ve ilkeli kişilikler artık yerini yuvarlak kişiliklere bırakmıştır. Postmodern siyasetin artık baskın olduğu dönemde dikkat çeken ve etkili olan, siyasi ve idari yapılanmada gözlemlenebilen yuvarlak karakterli kişilik özellikleri şunlardır:
- Yuvarlak olmayanlara hayvan olarak işlem yapmak gerekir. İnsanca davranılacak olanlar yuvarlaklardır. Diğerleri hayvanca davranılmayı hak etmişlerdir.
- Yuvarlak kişilikte ahlak ve etik değerler değil, çıkarlar önemlidir. Esas olan ahlaklı olmak değil güçlü olmaktır.
- Yuvarlak bir kişilik için amaca ulaşmak esastır. Amaca ulaşmak için zorunlu olan her kavga ve savaş haklıdır.
- Verilen sözde durmaya gerek yoktur. Güçlü olmak için ahlaklı ve dürüst olmaya gerek yoktur.
- Rica ve yalvarma ile güç ele geçirilemez. Kendi gücünü ve zor kullanmak başarısızlığı azaltır. Talih ve becerinin yetersiz kaldığı durumlarda gücü ele geçirmek için cinayet işlemek gerekir.
- Her yuvarlak kişi merhametli, vefalı, insancıl ve doğru bir insan olarak gözükmeyi bilmelidir. Gerektiğinde gerçek durumu hemen uygulamaya da her an hazır olmalıdır.
- Her yuvarlak kişi amaca ulaşmak için iyi olmamak zorunda kalabilmelidir.
- Her yuvarlak kendi rolünü iyi oynamalıdır. Asıl amaç hiçbir zaman unutulmamalıdır.
- Güçlü olan için çıkarlar sabittir ve değişmez.
- Gücü ele geçirmenin başlıca yolu dinsel ilkeleri uygulamaktır. Ele geçirilen dinsel kurumlar gücü ele geçirmede ve sürdürmede çok etkilidir. Dinsel kurumlar ele geçirilen gücü daha büyük olan tanrısal gücün yansıması olarak görürler, eldeki güçte kutsallık görürler ve onu korurlar.
- Gücü ele geçirmek ve sürdürmek için en temel şart sinsi ve kurnaz olmak ve ustalıkla insanları aldatma becerisine sahip olmaktır.
- Gücü ele geçirmek ve devam ettirmek için savaş ve cinayet kaçınılmaz bir şeydir ve gerektiğinde geciktirilmemelidir.
- Gücü ele geçirmek için yapılacak bütün kötülükler ve baskılar bir anda yapılmalıdır.
- Gücü ele geçirmek için insanlara hafif baskılar yerine ağır baskılar yapılırsa ağır baskılara karşı koyamazlar.
- Gücü ele geçirmek için her makam işgal edilmeli, buralardaki insanlar güçten yana olmazlar ise onların kökü kazınmalıdır.
- Gücü ele geçirmediğin sürece başkasının yardımına muhtaçsın. Başkalarının yardımı ile gelen güç gene başkaları tarafından yok edilebilir.
- Gücü elde etmek ve sürdürmek için silah kutsaldır ve gerektiğinde silah kullanmak zorunludur.
- Gücü devamlı kılmak için din, ahlak ve hukuk gibi kurumlar araç olarak kullanılmalıdır.
- Esas olan güç olduğu için gücün olmadığı yerde din, ahlak ve hukuk gibi kurumlar da işe yaramayabilir.
- En önemli ve temel amaç gücü devamlı olarak arttırmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için kullanılacak her araç kullanılmalıdır.
- Çıkarlar güç ile tanımlanmalıdır. Güç ne kadar artarsa çıkarlar da o kadar artar.
O halde;
İçinde bulunduğumuz yüzyılda içeride ve dışarıda meydana gelen siyasal olaylar, şiddet olayları, tutarsızlıklar, savaşlar, savaşanlar, kaos, öldürülenler ve ölenler dikkate alındığında Postmodern siyaset ile uyumlu değil mi?
Postmodern olmak kişiliksizlik anlamına gelmez mi?
İlkesiz, omurgasız, yuvarlak kişilikli olma yolunda ilerlemede politik seyrimizin ve eğitim sistemimizin katkısı çok değil mi?