Temmuz ayı ortalarındayız. Hava çok sıcak ve bazı günlerde nem oranı yüksektir. Nem oranının yüksek olduğu saatler ve günlerde hissedilen sıcaklık en az beş altı derece fazladır. Örneğin okunan sıcaklık 41 derece ise hissedilen sıcaklık en 45-46’dır.
Uzmanlar uzun bir zamandır, küresel ısınmadan, olumsuz çevre koşullarından ve iklim değişikliklerinden söz ediyor, yaşanabilecek olumsuzlukları haber veriyorlar. Buna bağlı olarak dünyanın birçok ülkesinde tedbirler almaya,yeni politikalar belirlemeye çalışılıyor. Ancak alınan tüm önlemlere, teknik, teknolojik gelişmelere, bilimsel çalışmalara rağmen dünyamız, ülkemiz ve bölgemizde çevre ve iklim değişiklikleri yaşanıyor. Bu olumsuz gelişme ve değişiklikler hayatın her aşamasını etkiliyor.
Küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve olumsuz çevre koşullarının belki en önemli sonucu, yeryüzünde açlığın, susuzluğun, temiz havaya ulaşımın gittikçe zorlaşıyor olması ve bunun sonucu olarak huzursuzluğun, çatışmaların ve savaşların artmasıdır. Bu çatışma ve savaşlar insanların bir yerden başka bir yere zorunlu göçlerinin yolunu açmakta, içeride ve dışarıda açık ve gizli yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Binlerce yıldan beri çatışmaların ve savaşların yaşandığı bir bölgede yaşıyoruz. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşları, bir öyle bir böyle uzayıp gidiyor. Geçtiğimiz yıl 7 Ekim 2023’den beri İsrail-Filistin savaşı, hatta düpedüz Filistinlilerin uğradığı soykırım ve katliam devam ediyor. Ortadoğu’da sürüp giden çatışmalar nedeniyle Irak ve Suriye’den milyonlarca kişi ülkemize geçmiş, birçok yerde demografik yapıyı bozmuştur. Afrika ülkelerinde, İran ve Afganistan’da meydana gelen gelişmeler nedeniyle de ülkemize kontrollü veya kontrolsüz göçler yaşanmaktadır. Ülkemizdeki sığınmacıların on onbeş milyonu geçtiği söyleniyor. Bu durum ülkenin birlik ve beraberliğini, bütünlüğünü tehdit eden bir güvenlik sorunu haline gelmiştir.
Tarihi bilgilere göre M.S 6-7 yüzyılda kuzey yarım kürede meydana gelen iklim değişiklikleri ve sıcaklıkların bir, iki derece düşmesi, büyük göç dalgalarının yaşanmasına ve kitlesel yer değişikliklerine neden olmuş. Avrupa’dan, Asya’dan daha güneylere doğru büyük hareketlenmeler yaşanmış. Göç alan bölgelerde yaşayan yerleşik halklarla, konar göçenler arasında amansız savaşlar çıkmış. Bu acımasız savaşlar sonucu, yeni gelenler o bölgelerin egemenliğini ele geçirmiş, yerleşikler başka bölgelere veya ülkelere göç etmek zorunda kalmışlar.
Asya ortalarından ve Türkistan’dan kalkıp gelen Türk boylarının, Anadolu’ya gelmeden önce bir süre Kafkaslar’da, Hazar boylarında, bugünkü İran topraklarında konakladıktan sonra, Irak ve Suriye’ye geçmeleri, Anadolu’yu ele geçirmeleri bu bölgelerde beylikler, devletler kurmaları biraz da iklim koşullarına bağlıdır.
Anadolu’daki Türk varlığını elbette sadece Selçuklu ve Osmanlı dönemine bağlamak doğru değildir. Türklerin Anadolu topraklarındaki varlığı binlerce yıllık geçmişe sahiptir. Daha yakın dönemlerde ise Doğu Roma ve sonrası Bizans egemenliğindeki Anadolu’nun çeşitli bölgelerine gelip yerleşen, yurt tutan Türk ve Oğuz boyları da vardır. Hatta Balkanlardan Anadolu’ya çeşitli yollarla gelen Türk boylarının varlığı biliniyor. Malazgirt Meydan Savaşında Bizans Ordusunda bulunan Türk boylarına ait askerlerin saf değiştirmesi sonucu Sultan Alparslan’ın Selçuklu ordusu galip gelmiş, Anadolu’nun kilidi Türklere açılmış oldu.
Ülkemiz son on yıldır planlı ve programlı yeni bir işgal biçimi ile karşı karşıyadır. Bir taraftan Suriye’de ve Irak’ta yaşanmakta olan iç savaş bahanesi ile öbür taraftan çevre ve iklim değişikliği nedeniyle ya da başka düşüncelerle ülkemize milyonlarca sığınmacı doluşmuş, sosyal, kültürel ve ekonomik yapıyı tehdit etmeye başlamıştır.
Konu bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Görmezden gelinecek, saklanacak, savsaklanacak bir durum değildir. Bu nedenle kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör milli güvenliğimizi sarmaya başlayan sığınmacı sorununu çözecek çok acil adımlar atmalı. Ülkeyi bu yeni işgal biçiminden kurtarmalıdır.
Yeniden görüşmek üzere hoşça ve sağlıcakla kalınız.