Ramazan, oruçtur, namazdır. Daha çok Kur’an okuma, dinleme ve anlamaya çalışmadır. Ramazan duadır, fitre ve zekâttır, sevgidir, saygıdır, güzel ahlaktır, hayır ve yardımlaşmada yarıştır. Ramazan ne zaman olursa olsun, bir başkadır.
Oruç gecenin bir vaktinde uyanıp, sahur yapmadır, imsak vaktini, sabah namazını beklemedir. Hayatın akışı içinde akşam vaktine kadar açlığa ve susuzluğa katlanmadır. Her türlü kötülüklerden uzak kalabilmektir. İftar vaktinde ezan okunmasını, top atılmasını beklemedir. Ezanla veya iftar topuyla beraber besmeleyle bir bardak suya, bir parça ekmeğe, tuza, bir zeytin tanesine veya hurmaya usulca uzanıvermektir.
Ramazan her zamandan daha çok yardımlaşmadır. Paylaşmadır. Sevgidir, hoşgörüdür. Duadır. Elleri sema açıp gönülden yakarış, günahlardan arınma, kötülüklerden kaçıştır.
“Ey iman edenler! Allah’a kaşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”
“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara Suresi 183-184. Ayetler)
Bu sene de teravih namazlarını camilerde cemaatle kılmaya çalıştık. Geçen senelere göre genci, yaşlısı, çocukları ile camilerin biraz daha kalabalık olduğunu gördük. Ama yine de yeterli değil. Bu durumu emekli bir imama sorduk. “Teravih namazı farz bir namaz değil, peygamberimizin sünneti” dedi. Belki bundan dolayı teravihlere pek katılım olmuyordur. Çoğu kişi evlerinde namazlarını kılıp dinlenmeye çekiliyor olabilir.
Fakat ramazanı bir tarafa bırakacak olursak, normal zamanlarda da insanların sekiz on sene, yirmi sene öncesi kadar camilerde cemaat ile birlikte ibadet heyecanı yaşamaktan çok uzak olduğunu, namaz konusunda, oruç konusunda, yardımlaşma konusunda insanlarda bir gevşeme, boş vermişlik havası gördüğümüzü itiraf etmemiz lazım.
Yapılan bir araştırmalara göre, ülkemizde insanlar bir taraftan dindarmış gibi bir görüntü sergilerken, diğer taraftan ahlaki ve insani değerlerde sarsıntılar, depremler yaşanıyor olması çok ilginç bir durum. Çoğu zaman birçok insanın, dindarmış, ibadet ediyormuş gibi davranıp, gerçekte öyle olmadıkları ikiyüzlü davrandıkları ortaya çıkıyor.
Sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan geri kalmış toplumlarda dini cemaat ve tarikat grupları çok etkindir. Bu grupların çoğunun batıya, küresel güçlere hizmet ettiği, maddi olarak onlardan destek aldıkları bilinen şeylerdir. Bu gidiş, dinde reform iddiası ile yanıp tutuşanların, dinler arası diyalog savunucularının, misyonerlerin işini kolaylaştırmakta, elini güçlendirmektedir. Yüzyıllardır devam etmekte olan İslam’ı asli ruh ve yapısından uzaklaştırıp, emperyalist çevrelerin yerleştirmek istediği ılımlı İslam, demokrat İslam gibi ne olduğu belirsiz bir anlayışa doğru, insanlarımız sürükleyip gidiyor. Üstelik bu saçma sapan şeyler gerçek din imiş gibi savunuluyor. Bu konuda devlet yönetimine büyük görevler düşüyor.
Eğitim, adalet, güvenlik gibi birçok alanda olduğu gibi dini kurumlara da çirkin politika bulaşmış ise, işte o zaman korkmak, düştüğümüz acıklı duruma oturup ağlamak gerekir. Hepimiz görüyor ve izliyoruz. Basın yayın organlarına yanıysan görüntüler hiç hoş değil. Ramazan ayında, orucun bir gereği olarak ortaya çıkan, iftar yemeklerinin, iftar çadırlarının, ramazan paketlerinin, ramazan şenliklerinin, çeşitli programların hangi amaçlara hizmet ettiği herkesin bildiği bir şey.
Tuttuğunuz oruçların, kıldığınız namazların, verdiğiniz fidye ve zekâtların, ettiğiniz duaların Cenabı-ı Allah tarafından kabul edilmesini, Ramazan Bayramının size, ailenize, yakınlarınıza ve tüm insanlığa ve İslam âlemine hayırlara vesile olmasını diliyoruz.