Sabitlenmiş, süreklilik arz eden hatta hatta kronikleşmiş gidişat vardır yerel siyaset sürecinde.
Seçim biter, süreç sahne benim der.
Basittir sistem; oyuncular bilir görevlerini. Replikler aynıdır.
Zaman, mekân, kişi değişir ama; senaryo noktası virgülüne kadar replik, aynıdır.
Seçim biter başkanlar makamlarına geçer, oyun başlar. Beş sene, siyasetin zamanı için uzun bir süreç değildir; belediyelerin tüm birimlerinde beş sene sonrayı hedefleyenler örgütlenmeye başlar. İç muhalifler, dış muhalifler düşmanımın düşmanı, yenilinceye önümden çekilinceye kadar dostumdur zihniyeti ile yavaştan yavaştan başkanın altını oymaya başlarlar. Çevresindeki güvendiği ekibi diskalifiye etme, personeli başkana karşı kışkırtmaya, her türlü komplosit hareketle vatandaşla başkanın arasını soğutmaya; velhasıl kelam başkanı vatandaş, personel gözünden düşürmeye odaklı çalışma. Sistemler yavaşlatılır, işlemler kağnı hızına düşürülür, arızaların düzeltilme süresi uzatılır, otobüsler geç gelir, sıcakta her nasılsa klimalar arızalanır sinek ilaçlaması yapılmaz yapılsa da görün beni yapılır. Tabi; troller bu senaryoda destek ekibi, başlarlar sosyal medyadan sallamaya. Muhalif basında keza. İç muhalifler hayal kurdukları adaylık için hem içeriden hem partilerinin genel merkezlerinden başkana vur baba vur stratejisindedirler.
Dış muhalefetin en rahat olduğu zamandır bu dönemler; eline, çekirdeğini gazozunu alır izler. Projeymiş, elim boşmuş umurlarında olmaz.
Esas dananın kuyruğu; aday belli olduktan sonra kopar, offf maskeler cebe saklanır ve kartlar yeniden karılır yanındayız ama arkanda der ifadesi ile… Ama bu seferde kazanmasın diye her yol denenir. Eh birde kazanırsa o aday; en büyük başkan bizim başkan tezahüratları inletir kenti en başta da kimler olur malum, siz anladınız. Ve tekrar sil baştan başlar. Yine yeniden. Dön baba dön… Aslında parantez açmam gereken bir grup var ki alkışı hakkeder; başkanın ne olursa olsun yanında olan ekibi; hizmet aksamaması adına mücadele eder. Seçim günü bile hizmete devam der vatandaş için hakkı verelim onlara. Yürekli insanlardır onlar; yarı yolda bırakmayan, mert dik duruşlu; şerefini makama, üç kuruşa satmayan, ikili hatta üçlü oynamayan…
Dedim ya size; gala sonrası bilmem kaçıncı sene oynanan oyun gibi. Yabancı gelmedi dimi yazdıklarım…
Yaşadıklarımız, tanık olduklarımız, yeter artık dediklerimiz.
Temcit pilavı gibi; ısıtıp ısıtıp, artık Mersinlinin önüne getirmeyin beyler!
Bıktı artık Mersin sizden! Kendisini bu kadar bozuk para gibi harcamanızdan bıktı.
Mersin çok yoruldu, Mersinli çok yoruldu bu Ali Cengiz kumpaslarından.
Mersin, Mersinli mevzubahisse; sizler, kişisel siyasi çıkarlarınız, hırslarınız teferruatsınız.
Sizler kendinizi umursuyor olabilirsiniz ama bilin ki ; Mersinli sadece Mersin’i, Mersin’e hizmet edeni umursuyor ve saygı gösteriyor.
Vesselam…
Dip not gölgecim; bugün çok özel insanlar için baştacımız…
Engel dediğiniz şey somut bir kavram gibi görünse de normal insanlar için; onu yaşamları boyunca isimlerinden, kariyerlerinden önce taşımak zorunda kalanlar için somut- soyut kavramlardan çok daha fazlasını ifade eder hep. Engelli kişilerin kimlikleri toplum tarafından, kabul edilen yetersizliklerine bağlı olarak inşa edilir.
Engelli kardeşin. Engelli eşin. Engelli iş arkadaşın… Ne yazık ki ;hep isimden, unvandan önce engelli.
-Siz bir engelliyle yaşamadan, onunla iki kelam ederek neler hissettiğini nereden bileceksiniz?
Empati kurun demekle olmuyor engelliyi anlamak için.
Sadece engelliyi de değil; ailesi ,çalışıyorsa iş arkadaşları vs eksenindeki herkesi anlamak lazım.
Engelli insanların işlerliklerinin bütünsel; biyolojik, psikolojik, sosyal, çevresel, ekonomik, hukuki ve politik faktörler tarafından etkilendiği günümüz yeni yeni paradigma engelli araştırmaları; dünün eski paradigma tıbbi modele uygun olarak, engelli kişi ve ailesi üzerine odaklanmaya devam etmekte .Buda bana engellilik paradigmasındaki dünden bugüne, sosyal modele doğru yönelimin arka planına bakıldığında Newton ile Descartes arası kalınmışlığa rastlandığı izlenimini vermekte hala .
Bedenin yaşlanması, kronik hastalıkların yaygınlaşması, kaza ve sağlığı tehdit eden risklerin artması gibi nedenlerden dolayı ;bütün bir insanlık engellilik yaşama konusunda risk altında. Risk bu kadar varken; engellilerin profesyonel yardıma, bakıma ihtiyaçları olduğu tezi silinmeli ve aslında her insanın engelli adayı olduğu gerçeği ile yüzleşilmeli.
Engellinin yaşamını şekillendiren ve onu bağımlı hâle getiren ekonomik yetersizlik, barınma, düşük istihdam oranları, eğitim eksikliği gibi etkenlerin biyolojiden değil; bütünsel bir sosyal katılımdan sistemik bir biçimde dışlayan, toplumsal olarak inşa edilmiş bariyerler olduğunu hala olduğunu görmek zorundayız. Bu bariyerleri tıbbi model ile sosyal model arasında dengeyi tutturmak için yıkabilmeli ve bir arada yaşadığımız topluma adapte etmeye çalışmamız gerekmekte.
Engelliye özel ihtiyaç düzenlemeler yapmak yerine bütüne ayni dünyada, tüme yönelik daha evrensel politikalar yapmak.