Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

Köpekleri sevelim ama insanın üstün olduğunu unutmayalım!

Gündem (Web Sitesi) - Web Sitesi | 27.05.2024 - 10:19, Güncelleme: 27.05.2024 - 10:19
 

Köpekleri sevelim ama insanın üstün olduğunu unutmayalım!

Haber7 yazarlarından Zekeriya Say'ın ''Köpekleri sevelim ama insanın üstün olduğunu unutmayalım!'' başlıklı haberi

Tarih boyunca yaşamış olan hemen hemen her toplumun köpeklerle teması olduğu gözlemlenmektedir. Geçmiş dönemlere ait mezarlarda rastlanılan köpek iskeletleri, köpeğin geçmişte önemli bir kurban hayvanı olduğunu ve ölümle ilişkilendirildiğini ortaya koyarken… Kimi topluluklar da “kutsal” saydıkları köpeğin salyasını ve dışkısını şifa olarak kullanmış. İnsanoğluna en yakın olan hayvanların başında gelen köpekler genellikle “koruyucu” özelliği ile ağır basmış. Yahudilikte ve Hristiyanlıkta ise köpeklere iyi gözle bakılmaz. Geleneksel Yahudilikte köpekler “saf olmayan” hayvanlar olarak kabul ediliyor. Hatta bundan 13 yıl önce, İsrail’de bir köpeğe mahkeme kararıyla “recm” cezası verildi. Hıristiyanlığın ruhban sınıfı ise köpeklere duyulan sevgiyi tasvip etmiyor. Bunu, yaratana eksiksiz sevgi duymanın önünde bir engel olarak görüyor. Mainzli Gerviliob, 745 yılında sırf köpeklerle oynadığı gerekçesiyle piskoposluktan azledilmiş. İslam göre ise köpek, Yüce Allah tarafından yaratılmıştır ve insanın da sadık dostudur. Kur’an-ı Kerim’de köpeği aşağılayan ve hor gören sözler yer almaz. Aksine övgü bile vardır. Kehf suresinde ismi geçen Kıtmir, cennetle müjdelenmiş bir köpektir. Ayrıca bir Müslüman bir köpeği doyurduğu zaman Allah’ın gözünde sadaka vermiş gibi olur. Fakat dinimiz, başta dışkı olmak üzere her türlü pislikle beslendiği için köpeğin evde bakılmasını hoş karşılamıyor.  Osmanlı döneminde de köpekler pek sorun olmamış. Hatta başta ölen atların leşleri olmak üzere çöpleri yiyip bitirdikleri için şehrin “doğal çöpçüleri” olarak vazife görmüşler. Üstelik o dönemde bile sayıları on binleri bulan “İstanbul’un Köpekleri” üzerine bir de kitap yazılmış. İngiliz subayı Sir Mark Syjes kitapta o dönemi şöyle anlatıyor: “Sultan (Abdülhamid) tahttayken büyük, asil bir hoşgörü hâkimdi: Savunmasız meczuplar, köpekler, yoksullar, dilenciler, yetimler, hepsinin toplumda bir yeri vardı.” Alman Mareşal Moltke ise “Türkler hayırseverliklerini hayvanlara karşı da gösterirler. Üsküdar'da kedi hastanesi, Beyazıt Camii'nin avlusunda güvercinler için bakım yerleri vardır. Evlerde asla köpek bulunmuyor, fakat bu sokak sakinlerinin binlercesi fırıncıların, kasapların sadakalarıyla rahat bir hayat yaşıyor” diyor. Avusturya İmparatoru II. Rudolf'un elçisi Baron Wratislaw da “Türkler aldıkları yiyecekleri köpekler arasında eşit dağıtır, kedilerin de paylarını unutmaz. Hamile sokak köpeklerine doğum yapmaları için evlerin önünde ot veya samandan yatacak yer hazırlanıyor. Camiden çıkıldığında onlara peksimet dağıtılıyor.” ifadelerini kullanıyor. 19'uncu yüzyılın sonuna doğru şehirlerin modernleşmesi ve çöp temizleme görevini belediyelerin üstlenmesiyle köpeklere olan ihtiyaç azalmış. İşte bu süreçte eldiven üreticisi bir Fransız firması, fabrikasına deri sağlamak için İstanbul’un sokak köpeklerini satın almak için Osmanlı’ya milyonlarca frank teklif etmiş. Para sıkıntısı içinde olmasına rağmen bu çirkin teklif sultan tarafından reddedilmiş. Ancak II. Meşrutiyet döneminde İttihatçıların işbaşına gelmesiyle köpeklere ayrılan hoşgörünün sonuna gelinmiş. 1910 yazında, Şehremini Suphi Bey sokaklarda başıboş dolaşan tam 80 bin köpeği, kayalardan oluşan ve içerisinde tek damla su bulunmayan “Hayırsız Adalara” göndermiş. Nitekim köpekler orada açlıktan ve susuzluktan birbirlerini yiyerek ölmüş. Acı çığlıklar, inlemeler, ulamalarla geçen bu acıklı süreç tam iki ay sürmüş. Cumhuriyet Türkiye’sinde ise özellikle CHP iktidarlarında sokak köpekleri defalarca itlaf edildi. Çünkü başta Amerika olmak üzere modern dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde, sokak köpekleri sorununa karşı aynı çözüm uygulanmaktaydı. Sokak köpekleri önce bakım evlerinde toplanıyor, sahiplenilmeyen köpekler uyutuluyordu. Bir köpeğin ortalama 15 yıl yaşadığını ve her doğumda en az 10 yavru dünyaya getirdiğini göz önünde bulundurduğunuzda, tüm sahipsiz sokak köpeklerini ilanihaye barındırmanın mümkün olmadığı ortadaydı. Ayrıca insanlar da kendilerinden toplanan vergilerle başıboş köpeklerin beslemesine karşı çıkıyordu. Dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik kriz nedeniyle başta emekliler olmak üzere insanlarımızın birçoğu temel gereksinimlerini dahi karşılamakta zorlanırken.. Bugün sayıları 8 milyonu bulan başıboş hayvanların devlet eliyle beslenmesi de mümkün görünmüyor. “Kısırlaştırma” operasyonları derseniz hakeza… Çünkü uzmanlar, kısırlaştırma ameliyatlarının çok zor ve maliyetli operasyonlar olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin böyle bir yükü kaldırmayacağı ortada… O yüzden “sokak köpeği” ve “sahipsiz hayvan” kavramları lügatten çıkıncaya kadar başta “sahiplendirme” olmak üzere her türlü mücadelenin yürütülmesi gerekiyor. Dünyanın sayılı hayvan hakları organizasyonlarından biri olan PETA da kurulduğu günden beri barınaklarında tuttuğu on binlerce hayvana ötanazi yapmakla biliniyor. Üstelik bunu saklama gereği de duymuyor. Türkçe açılımı “Hayvanlara Etik Davranış Topluluğu” olan PETA’nın yarım asırlık Başkanı Ingrid Newkirk, “burada bir çelişki yok mu” şeklindeki eleştirilere… “Şefkatle uyutmanın cesur bir hareket olduğu” cevabını vermişti.  * Dolayısıyla artık baş edilemez bir hale gelen ve başta çocuklarımız olmak üzere halkın beden ve ruh sağlığı ile can güvenliğini tehdit eden başıboş hayvan sorununa karşı radikal önlemler almanın zamanı geldi de geçiyor. Öyle ya da böyle artık bu insanlık ayıbı bitirilmelidir. Bu açıdan Meclis’te görüşülecek olan yasa taslağına destek verelim. Köpekleri elbette sevelim ancak insanın da yaratılmışların en şereflisi olduğunu unutmayalım.
Haber7 yazarlarından Zekeriya Say'ın ''Köpekleri sevelim ama insanın üstün olduğunu unutmayalım!'' başlıklı haberi

Tarih boyunca yaşamış olan hemen hemen her toplumun köpeklerle teması olduğu gözlemlenmektedir.

Geçmiş dönemlere ait mezarlarda rastlanılan köpek iskeletleri, köpeğin geçmişte önemli bir kurban hayvanı olduğunu ve ölümle ilişkilendirildiğini ortaya koyarken…

Kimi topluluklar da “kutsal” saydıkları köpeğin salyasını ve dışkısını şifa olarak kullanmış.

İnsanoğluna en yakın olan hayvanların başında gelen köpekler genellikle “koruyucu” özelliği ile ağır basmış.

Yahudilikte ve Hristiyanlıkta ise köpeklere iyi gözle bakılmaz.

Geleneksel Yahudilikte köpekler “saf olmayan” hayvanlar olarak kabul ediliyor.

Hatta bundan 13 yıl önce, İsrail’de bir köpeğe mahkeme kararıyla “recm” cezası verildi.

Hıristiyanlığın ruhban sınıfı ise köpeklere duyulan sevgiyi tasvip etmiyor.

Bunu, yaratana eksiksiz sevgi duymanın önünde bir engel olarak görüyor.

Mainzli Gerviliob, 745 yılında sırf köpeklerle oynadığı gerekçesiyle piskoposluktan azledilmiş.

İslam göre ise köpek, Yüce Allah tarafından yaratılmıştır ve insanın da sadık dostudur.

Kur’an-ı Kerim’de köpeği aşağılayan ve hor gören sözler yer almaz.

Aksine övgü bile vardır.

Kehf suresinde ismi geçen Kıtmir, cennetle müjdelenmiş bir köpektir.

Ayrıca bir Müslüman bir köpeği doyurduğu zaman Allah’ın gözünde sadaka vermiş gibi olur.

Fakat dinimiz, başta dışkı olmak üzere her türlü pislikle beslendiği için köpeğin evde bakılmasını hoş karşılamıyor. 

Osmanlı döneminde de köpekler pek sorun olmamış.

Hatta başta ölen atların leşleri olmak üzere çöpleri yiyip bitirdikleri için şehrin “doğal çöpçüleri” olarak vazife görmüşler.

Üstelik o dönemde bile sayıları on binleri bulan “İstanbul’un Köpekleri” üzerine bir de kitap yazılmış.

İngiliz subayı Sir Mark Syjes kitapta o dönemi şöyle anlatıyor:

“Sultan (Abdülhamid) tahttayken büyük, asil bir hoşgörü hâkimdi: Savunmasız meczuplar, köpekler, yoksullar, dilenciler, yetimler, hepsinin toplumda bir yeri vardı.”

Alman Mareşal Moltke ise “Türkler hayırseverliklerini hayvanlara karşı da gösterirler. Üsküdar'da kedi hastanesi, Beyazıt Camii'nin avlusunda güvercinler için bakım yerleri vardır. Evlerde asla köpek bulunmuyor, fakat bu sokak sakinlerinin binlercesi fırıncıların, kasapların sadakalarıyla rahat bir hayat yaşıyor” diyor.

Avusturya İmparatoru II. Rudolf'un elçisi Baron Wratislaw da “Türkler aldıkları yiyecekleri köpekler arasında eşit dağıtır, kedilerin de paylarını unutmaz. Hamile sokak köpeklerine doğum yapmaları için evlerin önünde ot veya samandan yatacak yer hazırlanıyor. Camiden çıkıldığında onlara peksimet dağıtılıyor.” ifadelerini kullanıyor.

19'uncu yüzyılın sonuna doğru şehirlerin modernleşmesi ve çöp temizleme görevini belediyelerin üstlenmesiyle köpeklere olan ihtiyaç azalmış.

İşte bu süreçte eldiven üreticisi bir Fransız firması, fabrikasına deri sağlamak için İstanbul’un sokak köpeklerini satın almak için Osmanlı’ya milyonlarca frank teklif etmiş.

Para sıkıntısı içinde olmasına rağmen bu çirkin teklif sultan tarafından reddedilmiş.

Ancak II. Meşrutiyet döneminde İttihatçıların işbaşına gelmesiyle köpeklere ayrılan hoşgörünün sonuna gelinmiş.

1910 yazında, Şehremini Suphi Bey sokaklarda başıboş dolaşan tam 80 bin köpeği, kayalardan oluşan ve içerisinde tek damla su bulunmayan “Hayırsız Adalara” göndermiş.

Nitekim köpekler orada açlıktan ve susuzluktan birbirlerini yiyerek ölmüş. Acı çığlıklar, inlemeler, ulamalarla geçen bu acıklı süreç tam iki ay sürmüş.

Cumhuriyet Türkiye’sinde ise özellikle CHP iktidarlarında sokak köpekleri defalarca itlaf edildi.

Çünkü başta Amerika olmak üzere modern dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde, sokak köpekleri sorununa karşı aynı çözüm uygulanmaktaydı.

Sokak köpekleri önce bakım evlerinde toplanıyor, sahiplenilmeyen köpekler uyutuluyordu.

Bir köpeğin ortalama 15 yıl yaşadığını ve her doğumda en az 10 yavru dünyaya getirdiğini göz önünde bulundurduğunuzda, tüm sahipsiz sokak köpeklerini ilanihaye barındırmanın mümkün olmadığı ortadaydı.

Ayrıca insanlar da kendilerinden toplanan vergilerle başıboş köpeklerin beslemesine karşı çıkıyordu.

Dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik kriz nedeniyle başta emekliler olmak üzere insanlarımızın birçoğu temel gereksinimlerini dahi karşılamakta zorlanırken..

Bugün sayıları 8 milyonu bulan başıboş hayvanların devlet eliyle beslenmesi de mümkün görünmüyor.

“Kısırlaştırma” operasyonları derseniz hakeza…

Çünkü uzmanlar, kısırlaştırma ameliyatlarının çok zor ve maliyetli operasyonlar olduğunu belirtiyor.

Dolayısıyla hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin böyle bir yükü kaldırmayacağı ortada…

O yüzden “sokak köpeği” ve “sahipsiz hayvan” kavramları lügatten çıkıncaya kadar başta “sahiplendirme” olmak üzere her türlü mücadelenin yürütülmesi gerekiyor.

Dünyanın sayılı hayvan hakları organizasyonlarından biri olan PETA da kurulduğu günden beri barınaklarında tuttuğu on binlerce hayvana ötanazi yapmakla biliniyor.

Üstelik bunu saklama gereği de duymuyor.

Türkçe açılımı “Hayvanlara Etik Davranış Topluluğu” olan PETA’nın yarım asırlık Başkanı Ingrid Newkirk, “burada bir çelişki yok mu” şeklindeki eleştirilere…

“Şefkatle uyutmanın cesur bir hareket olduğu” cevabını vermişti.

 *

Dolayısıyla artık baş edilemez bir hale gelen ve başta çocuklarımız olmak üzere halkın beden ve ruh sağlığı ile can güvenliğini tehdit eden başıboş hayvan sorununa karşı radikal önlemler almanın zamanı geldi de geçiyor.

Öyle ya da böyle artık bu insanlık ayıbı bitirilmelidir.

Bu açıdan Meclis’te görüşülecek olan yasa taslağına destek verelim.

Köpekleri elbette sevelim ancak insanın da yaratılmışların en şereflisi olduğunu unutmayalım.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.