“Genel başkan başka yere gitti, yetişirse gelecek”yalanı ve Temel bey!

Temel Karamollaoğlu kefil oluyor.

Dindar seçmene, “Ben Kemal Kılıçdaroğlu’na kefilim” diyor..

Gelin Temel beyin kefil olduğu Kemal Kılıçdaroğlu’nu, çok güvendiği iki gazetecinin kaleminden size aktaralım..

İkisi de, Kemal bey ile ABD’ye giden gazeteciler..

Biri Orhan Bursalı.

Diğeri ise İsmail Saymaz.

Önce Orhan Bursalı’dan başlayalım..

“Toplantıya katılanların arasında ABD Dışişleri Bakanlığı’nda görevlendirilmiş 5-6 yetkili, birkaç senatörün ve başkan yardımcısı Kamala Harris’in bürosundan da katılanlar olduğunu öğrendik.”

Anlatımdaki, Kemal beyin ABD gezisinde düzenlenen bir toplantıda, “birkaç senatör”ün bulunduğu bilgisini not edip, İsmail Saymaz’a dönelim..

Saymaz, Kemal beye soruyor:

“-Deniyor ki; neden gitmişken senatörlerle görüşmedi? Bunu tercih mi etmediniz?

Kemal bey cevaplıyor:

“Tercih etmedim. Gittiniz görüştünüz diyelim. Siyasilere ne diyeceksiniz?”

Şimdi soru şu: Orhan bey mi yalan söylüyor, İsmail Saymaz’a cevap verirken, Kemal bey mi yalan söylüyor?

Biri “birkaç senatör” ile toplantı yapıldığını, diğeri ise senatörlerle görüşülmediğini iddia ediyor..

“Dakika bir, gol bir” diyoruz..

4 günlük ABD gezisi ile ilgili farklı anlatımlara devam ediyoruz.. 

Orhan Bursalı, bir gün öncesinde yazıyor:

“Salı sabahı Boston’dan ayrılıp havaalanına gittik. Uçağa binince önde sadece CHP milletvekilleri ve yetkilileri Faik Öztrak ve Yunus Emre oturuyordu. Kılıçdaroğlu yoktu. Ona ayrılmış bir koltuk da yoktu!

Aaa dedim kendime, Kılıçdaroğlu başka yerde! Nereye gitti acaba?

Sorduk soruşturduk, sıfır bilgi...”

Bursalı’nın, “sorduk, soruşturduk. Sıfır bilgi” dediği konuda..

Bakın İsmail Saymaz’a, Kemal Kılıçdaroğlu ne diyor?

Önce Saymaz soruyor:

“Sekiz saat boyunca nereye kayboldunuz?” 

Kılıçdaroğlu cevaplıyor:

“Arkadaşlarımla oturduk otel odasında, önce onlara açtım, düşüncem var diye. Doğrusunu isterseniz onlar da heyecanlandılar.”

Saymaz, sanki kendisi Kılıçdaroğlu ile birlikte ABD’ye gitmemiş, yaşananlara bizzat şahit olması gerekmiyormuş da, dönüşte Türkiye’de röportaj yapıyorlarmış gibi, konuyu biraz daha sahici yapmak için araya giriyor:

“-Gitmeden bir akşam önce mi?”

Kılıçdaroğlu, “Başörtü yasağını biz çözdük” derken ne kadar serinkanlı ve rahat bir üslupla yalan söyleyebildi ise, aynı rahat tavırlarla cevaplıyor:

“Evet, evet. Toplandık. ‘Hangi açıklamayı yapacağız’ diye sordular. Açıklamayı söyledim. ‘Tamam’ dediler. ‘Kimsenin haberi olmaması lazım, normal çalışmanıza devam edin, havaalanına arkadaşları gönderin. Havaalanında ‘Genel başkan başka yere gitti, yetişirse gelecek’ diye söyleyin’ dedim. Bindik arabaya, New York’a geldik.”

Bursalı “sıfır bilgi” derken..

Kılıçdaroğlu, “(Genel başkan başka yere gitti, yetişirse gelecek diye söyleyin) dedim” açıklaması yapıyor..

Kim bilir belki de, birilerinin seyyid, birilerinin hafız ilan ettiği Kemal bey “yalan söyleme tavsiyesi”nde bulunurken, doğru söylüyordur da, yanındaki adamları, ne diyeceklerini şaşırmış, “sıfır bilgi” ile Bursalı’yı cevapsız bırakmışlardır.

Olamaz mı? Olur..

Yalnız burda bir sıkıntı daha var..

Kemal bey, kurmaylarıyla toplandığını ve onlara “Havaalanına arkadaşları gönderin” dediğini belirtiyor.

Uçakta Faik Öztrak ile Yunus Emre olduğuna göre, soru şu:

“Kemal beyin kurmayları arasında, Faik Öztrak ile Yunus Emre yok mu?”

Öyle ya..

Kurmaylara, “Arkadaşları havaalanına yollayın” dediğine göre..

Haydi CHP milletvekili Yunus Emre’yi bir kenara koyalım ama, CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı konumundaki Faik Öztrak da mı, kurmay statüsünde değil?

Bu iki isim, “arkadaş” statüsündeler mi?..

Ki, Kemal bey, “Arkadaşları havaalanına yollayın” derken..

Bir de onlara, “yalan söylemeleri tavsiyesinde bulunurken..

Bursalı’nın anlatımına göre, havaalanındaki isimlerden birisi de Faik Öztrak olduğuna göre..

Faik Öztrak, kurmay değil, arkadaş mı?

Buyrun gerçeği bulabiliyorsanız, bulun..

Sorunu çözebiliyorsanız, çözün..

Şunu da çözmek imkansız..

Türkevi’nin kapısında bir video çekimi yapmak, Kemal bey tarafından, o gün akşam aklına gelen müthiş bir fikir gibi tanıtılıyor ama..

Varsayalım, öyle olsun.. Türkevi önünde bir video çekimi, müthiş bir fikir olsun..

Peki, gazetecilerden ayrı olarak, Türkevi’nin önüne gidilmesinin arka planındaki amaç ne?

Türkiye’den giden tüm ekip ile birlikte, Türkevi’nin önüne gidilseydi, ne olurdu ki?

Niye Kemal bey gazetecileri ekip, birkaç kişi ile Türkevi’nin önüne gitti?

Hep birlikte gitseydiler, ne zararı vardı?

Acar muhabir Saymaz, bunu sormamış.

“Ekilmesi”ni, sinesine çekmiş..

Bu konuda bir karşı soru da soramamış..

Tam bu noktada, Kemal Kılıçdaroğlu’na kefil olan Temel beye soralım..

Helalleşme isteğinde samimi olduğunu belirttiğiniz ve hatta kefil olduğunuz Kemal Kılıçdaroğlu’nun, gazetecileri ve genel başkan yardımcısı ile milletvekilini ekip, karayolu ile Washington’a gitmesinin sebebi ne olabilir?

Hep birlikte karayolu ile Washington’a, bu arada geçerken de Türkevi’ne uğramalarında ne sakınca vardı?

Yoksa, Türkevi, bir bahane, aslında o arada Kemal Kılıçdaroğlu, özel ve önemli bir gizli görüşme mi yaptı?

Biliyorsanız, lütfen açıklayın.

Bilmiyorsanız, “benim kefaletim bitti” deyiniz..

Aksi takdirde, bu kadar rahat yalan söyleyebilen bir siyasetçi, gazetecilere “Yetişebilirse gelecek deyin” cevabı verilmesini söyleyerek açıkca bir yalana imza atan ve bunu da göğsünü gere gere övünç ile anlatan Kemal Kılıçdaroğlu..

Acaba, “Başörtülülerle helalleşme yapıyoruz” konusunda da bir başka yalana imza atıyor olmasın..

Ve İsmail Saymaz’a soralım..

 Kemal bey ABD’ye gittiğinde karşılayıcılar arasındaki bir isim üzerinden, İsmail Saymaz “Niye yalan yazıyorlar, biz buradayız, bize sorabilirler” hatırlatması yapmıştı..

Şimdi kendisine soralım:

“İsmail bey, siz o gezide bulunuyordunuz.. Kemal bey Türkevi’ne sizi acaba niye götürmedi?”

Buyursun Saymaz, cevaplayabiliyorsa, cevaplasın..